En eski atalarımızın kaş çıkıntıları dikkatinizi çekti mi hiç? Ve onlarda olan o çıkıntı neden bizde yok diye sordunuz mu kendi kendinize? Bilimciler bu soruyu yıllar önce sormuş ve pek çok hipotez geliştirmiş. Parlak güneş ışınlarına ve yağmura karşı gözlerimizi korumasından tutun da, avcı toplayıcı atalarımızın alın terinin gözlere dolmasını engellemesine veya bu fazladan kemik çıkıntısının beyin ve yüzü ayıran bir dolgu malzemesi olmasına kadar.
York Üniversitesi’nden bilimciler bu varsayımları incelemiş. 1960’larda ortaya atılan, göz yuvası ile beyin arasındaki boşluğu doldurmaya yarayıp yaramadığı hipotezini sanal modelleme yoluyla gözden geçirmişler ve bu varsayımı elemişler. Ter tutuculuğu da zaman içinde elenmiş varsayımlar arasından.
Neden çattın kaşlarını?
Belki de iletişim aracı olarak bir işlevi vardır diye düşünmüşler; kızgınlığı dışa vurarak diğer bireyleri korkutmaya yarıyor olabilir. Sonra akıllarına kaşların bugün de iletişimde büyük rol oynadığı gerçeği gelmiş. Hislerimizi büyük ölçüde karşı tarafa aktarabiliyoruz kaşlarımız sayesinde; “botokslu” değilsek tabii. Kaş çıkıntısının kaybolmasının günümüzde daha incelikli hale gelmiş iletişim anlayışına neden olabileceği varsayımı da böyle oluşmuş işte.
Kaş çıkıntımız olmadan kaslarımız kaşlarımızı hislerimizi dışa vuracak şekilde aşağı yukarı daha rahat oynatabilir olmuş. Kaş çıkıntısı hali hazırda mevcut olan hayvanlar, örneğin şempanzeler, kaşlarını oynatma konusunda bizim kadar mahir değil. Buradan hareketle bu değişimin komşularımızla iletişimde bize evrimsel bir avantaj sağladığını düşünmüşler.
Pek çok dil ve kültürün “kaşla iletişime” gönderme yapan söz ve deyimleri var. Bizdeki “Neden çattın kaşlarını” tabiri gibi. Sözler kadar kaşlara da odaklanıyoruz.
İkna olmayanlar da var
Ama bu konuda herkes ikna olmuş değil. Ünlü primatolog Jane Goodall, şempanzeler arasında, özellikle de aile bireyleri arasında, yakın duygusal etkileşimin kaş olmadan da mümkün olduğunu göstermişti.
Araştırmacılar da nihayetinde bu bir varsayım diyor. Altını çizdikleri ise şu: Kaş çıkıntısının kaybolmasıyla kaşlı iletişimin başlaması yaklaşık aynı zaman aralığına denk geliyor. Ama bir zaman makinesi olmadan antropologların bu kaş ve iletişim konusunu tamamen çözebilmesi de zor görünüyor.
Gelecekte farklı boyut ve biçimdeki kaş çıkıntılarına sahip daha çok fosilin incelenmesiyle eminiz ki, daha net bilgilere ulaşabileceğiz. Ve büyük büyük atalarımızın görkemli kaş çıkıntıları o zaman bize yine çok şey anlatacak.
Kaynak: kurious.ku.edu.tr