İşçiler Lenin'i anlatıyor

Aramızda Benderin adında bir adam vardı. Bir çiftlikte neredeyse her şeyi yapabilirdi: soba kurmak, bir dizi raf kurmak, bir atlı kızak yapmak ya da istediğiniz ne olursa olsun…

Bir gün bir akça ağaç kesmek için koruya gitti. Testere yaparken aniden birinin “Merhaba!” dediğini duydu.

Etrafa bakındı, tabii ki, bir adam gördü.

“Üzgünüm efendim. Sizi görmedim.” dedi.

“Ben ‘senin efendin’ değilim!” diye cevap geldi. “Ben Yoldaş Lenin’im!”

Benderin “Tekrar özür dilerim, Yoldaş Lenin.” dedi.

“Pekâlâ, işine devam et!” diye ısrar etti Lenin.

Az bir mesafe uzaklaştı ve Benderin’in ne yapacağını görmek için izledi. Bu ağır bir ağaçtı; bir at olmadan onu köye nasıl götürecekti?

Benderin testeresiyle ihtiyacı olan uzunluğu ölçtü, testereyle kesti ve yuvarlaya yuvarlaya yokuş aşağı gönderdi. Sonra, sonraki parçayı testerelemek için geri geldi.

“Belki biraz yardıma ihtiyacın vardır?” diye sordu Lenin.

“Ne için? Kendim idare edebilirim.” dedi.

Sonra saman yapımının en civcivli zamanı geldi. Benderin bir kez daha, daha çok malzeme için ormana gitti.

Bir akça ağacı keserken, ya da bir huş ağacı mıydı, küçük bir dere geçti ve akşamüzeri, dinlenmek için oturdu.

Orada otururken samanlığın içinden geçen üç adam gördü.

Benderin şimdi asabi bir mujiğe dönmüştü. Adamlara bağırdı:

“Samanlıktan defolun! Bugünlerde samanın kaça mal olduğunu biliyor musunuz ha?” Küfür ederek onlara el hareketi çekti. Ama üçü yaklaşmayı sürdürdü ve onlardan biri sonunda, “Sen küfür etmekte oldukça iyisin değil mi, yaşlı adam?” dedi.

Benderin onu hemen tanıdı.

“Tekrar özür dilerim, Yoldaş Lenin!” dedi.

Daha sonra kış geldi. Benderin’in elinin yatkın olduğu pek çok zanaatten biri de soba yapımıydı. Ve Benderin’e çok sayıda soba sipariş edildi.

Bir gün Vladimir İlyiç evinde otururken, “Bizi tüm bu dumandan kurtaracak biri, köyde bir sobacı yok mu?” diye sordu.

Herkes Benderin’i tanırdı ve onun sobacılık da yaptığını hatırladılar.

“Bir tane var.” dediler ve onu nereden getireceklerini söylediler.

İki asker bir çift hızlı atın ardında Benderin’in evine doğru yol aldılar. Eve girerken ona:

“Sobacı sensin, değil mi?” diye sordular.

“Benim!” dedi Benderin. Sobaya uzanmış, kafasını sallandırıyordu.

“İyi, aşağı in ve giyin! Devlet çiftliğine gidiyoruz!” dediler.

Bu, Benderin’i baştan aşağı titretmişti.

“Hoşçakal Katya!” dedi eşine. “Bir daha görüşemeyeceğiz! Lenin büyük ihtimalle geçen yaz ona nasıl küfrettiğimi hatırladı.”

Arabaya bindi ve askerler devlet çiftliğe doğru atları yönlendirdiler.

Vardıklarında Lenin dışarı geldi ve “Seni hatırlıyorum, yaşlı adam! Sen koruda akça ağaç kesensin ve ayrıca samanlıkta bana bağıransın.” Dedi.

Benderin korkuyla güçsüzleşti. “Hala üzgünüm!”

“Önemsiz bir şey.” diye yatıştırdı Lenin. “Bana bağırmakta haklıydın. Samanlık boyunca yürüyor olmamalıydım. Ama hadi, seni ne için çağırdığımı konuşalım... Bana bir iyilik yapmanı istiyorum. Nasıl yaşadığımı görüyor musun? Duvarlarım dumandan dolayı siyah. Bacayı onaramaz mısın?”

“Onarabilirim.” dedi Benderin.

Biraz kil, birkaç tuğla istedi ve işe başladı.

Bittiğinde Lenin ona teşekkür etti, parasını ödedi ve onunla çay içmek için oturdu.

Benderin aynı atların arkasında sürdü. Eve geldiğinde eşine çok önemli bir şekilde “Katya! Yoldaş Vladimir İlyiç’in bacasını onardım ve onunla çay içtim!” dedi.
 

Kremlin’deki berber dükkânında Lenin ile tanışan işçi

Moskova’daki Kremlin’de bir berber dükkânı vardır. 1921’de bile oldukça iyi bir dükkândı. Kılıçlar, tüfekler ve diğer ateşli silahlar gibi cephaneyi Aziz Peter ve Paul Kilisesi’nden Kremlin’de cephaneliğe taşımakta görevliyken orada sadece bir kere tıraş olmuştum.

Kremlin’de ilk defa bulunuyordum ve oradayken tıraş olmak için berber dükkânına gittim. Sıra için bekleyen altı kişiydik.

Aniden içeriye tıraş olmak isteyen Lenin girdi. Biz hepimiz tabii ki onu selamlamak için kalktık.

“Merhaba Vladimir İlyiç!”

“Merhaba yoldaşlar!” diye cevapladı. Daha sonra cebinden birkaç dergi çıkardı ve okumak için oturdu. Onu dikkatle izleyerek bizler de yerlerimize kurulduk.

Sandalyelerden birisi kısa bir süre sonra boşaldı ve sırasını beklemesin diye Lenin çağrıldı.

“Teşekkürler!” dedi ama hiç oralı olmadı. “Düzeni sağlamak ve sıramızı beklemek zorundayız. Biliyorsunuz ki, kuralları kendimiz yaparız!”

“Siz çok yoğunsunuz Vladimir İlyiç, biz biraz bekleyebiliriz!” diye diretmemize rağmen hareket etmedi.

Biz de sıramızı bozmadan yerlerimizden kalkmamakta direttik.

Bunun üzerine bize kibarca teşekkür etti ve sandalyeye oturdu. Tıraş oldu ve “Hoşçakalın yoldaşlar!” diyerek çıktı.

Bu Lenin’le karşılaştığım tek andı.

Sadece birkaç dakika sürdü. Ben ona şöyle güzelce bir bakamadan, berber onu tıraş etmişti bile. Ama tıraş olurken karşımda nasıl oturduğunu hala hatırlıyorum.

Grigory İvanoviç İvanov

Leningrad Krasny Vyborzhets Atölyesinde tesisatçı

 

“Komünist Cumartesi”de Lenin

Bütün Rusya subbotnik’i (“Komünist Cumartesiler”: Ekim Devrimi’nin ilk yıllarında Sovyet emekçilerin Sovyet iktidarına destek olmak için cumartesi günleri karşılıksız çalışmalarına dayalı deneyimdir. Lenin bu deneyim  hakkında  “[Komünist Cumartesiler] küçük burjuva egoizmi üzerinde, kahrolası kapitalizmin işçilerle köylülere miras bıraktığı bu alışkanlıklar üzerinde bir zaferdir.” der.- BveÜ)

Rusya Komünist Partisi Merkez Komitesi tarafından 1 Mayıs 1920’de düzenlenmişti. İnsanların o gün çalışmaktan kaçacakları hiçbir delik yoktu. Kremlin’deki acemi askerlerin sorumlusuydum ve adamlarımla birlikte Kremlin Meydanı’na girdik. Meydanın bir kısmına çöpler ve inşaat malzemeleri gelişigüzel yığılmıştı; bu da talim yapmamızı ve diğer askeri egzersizlerimizi ciddi ölçüde engelliyordu.

Eğitim komiseri olarak sağ kanatta durdum. Aniden Kremlin kumandanı Yoldaş Peterson, “Yoldaş Lenin subbotnik’te yer almaya geldi” diyerek yanıma yaklaştı.

Sonra talimatlar için birkaç adım uzakta beklerken O’nu gördüm. Yıpranmış eski bir takım ve bot giyiyordu.

Üstümüz olarak sağımda yer alması için onu çağırdım ve “Bana sadece ne yapmam gerektiğini söyle!” diyerek derhal kabul etti.

O anda şef “Çök! Sağa dön!” diye emretti ve işe doğru uygun adım yürüdük. İş çiftler olarak yapılmalıydı ve Vladimir İlyiç ve ben ağır kütükleri birlikte taşımak için bir takım olduk.

Ben daha ince ve hafif olan ucu almasını isterken o hep ağır tarafı taşımaya kalktı. Sonunda tartıştık:

“Sen neden benim taşıdığımdan daha ağır yükleri taşıyorsun!” diye azarladı.

“Evet, taşıyorum!” diye cevapladım. “Çünkü sen elli yaşındasın ve ben ise yirmi sekiz yaşımdayım.”

 

Sanki birine hızlı çalışmak zorunda olduğunu kanıtlamak zorundaymış gibi diğerlerini geçmeye çalışarak neredeyse hiç ara vermeden harika bir şekilde çalıştı. Sonunda ben yoruldum ve herkes böylelikle bir ara için durdu. Yoldaş Lenin daha sonra acemilerle oturdu.

Güneşli bir gündü ve müzik canlıydı. Bizim yaptığımız gibi sıkı bir fiziksel çalışma tam o sırada dünyadaki en iyi şey gibi gözüktü. Gruptan biri Yoldaş Lenin’e bir sigara uzattı.

“Hayır, teşekkürler.” dedi. “Sigara içmiyorum. Bir keresinde okuldaki diğer çocuklarla içip kendimi hasta ettim ve bir daha asla denemedim.”

İşimizi sürdürürken meşe ağacının bazı çok ağır bölümlerini taşımak zorundaydık. Her biri, altı kişilik takımlar tarafından kutuplara taşınmak zorundaydı. Onları ait oldukları yere koymadan önce yolda iki kere dinlenmek zorundaydık.

Vladimir İlyiç dört saat boyunca acemilerle birlikte çalışmayı sürdürdü.

Lenin ile sıkı fiziksel işgücünün bu dört saati hafızamda sonsuza dek kalacak.

İ. Borisov

 

Düğme

Lenin bir gün atölyemize geldi ve birisi bana “Natorova! Bu montu al!” diye bağırdı. Salon koridoru çok sıcaktı ve konuşmaya başladığında Lenin montunu bir sandalyenin üzerine atmıştı. Montu kaptım ve vestiyere taşıdım. Aniden sol köşenin merkezinde montundan düşmüş bir düğme olduğunu fark ettim. Ceketimden bir düğmeyi sökerek uzun ömürlü olsun diye özellikle sert bir iplikle onu Lenin’in montuna diktim. Daha önce orada olmayan düğmeyi hiç fark etmeden atölyeden ayrıldı. Düğmem diğerlerinden biraz farklıydı. Bununla gurur duymuştum, bu benim bir sırrımdı.

Uzun süre geçti. Ve bir gün Liteiny Sokağı boyunca yürürken “Anka” fotoğraf stüdyosunun vitrininde Lenin’in genişletilmiş bir fotoğrafını gördüm. Aynı montu giyiyordu ve dikkatle bakıyordu. Düğmemin hala orada olduğunu gördüm.

O kış vefat etti.

O fotoğrafı Liteiny Sokağı’ndan almayı başardım. Şimdi aynamın yanındaki bir çerçevede. Ona her gün bakıyor ve ağlıyorum.

Ama düğmem hala orada.

Archangelli bir evhanımı olan Natorova’nın anlatımı
 

Çeviri: Seçil ÇETİN

Bu yazı Bilim ve Ütopya'nın ocak 2014 sayısında yayımlanmıştır.
 

Toplumsal Mücadele
Etiketler
lenin
sovyet
bolşevik
ekim devrimi
işçi
proletarya
bilim ve ütopya
lenin ve emperyalizm