Yunus Emre’ye atfedilen meşhur “tekkenin oduncusu” rolü onun sabrını ve davası uğruna gösterdiği ısrarı anlatan bir öykünün içinde belirleyici olması bakımından anlamlıdır fakat öte yandan Yunus Emre gerçeğini gölgelemektedir. Gölgelemektedir çünkü Yunus’u sıradan bir müride indirgemektedir. Oysa bunun ötesindeki hakikat; Yunus Emre’nin Orta Asya merkezli kentli, zengin, akla ve bilime değer veren Türk uygarlık birikiminin ürünü olmasıdır. Bu durum inanca da yansımıştır. Türklerin İslamiyet anlayışı Yunus’un şiirlerinde kendini gösterdiği üzere insanı yaratılmışların en şereflisi olarak gören, bu anlamda insanı yücelten, şeklî ibadete karşı çıkan, inanılan yaratıcıya sevgi ve gönül bağıyla bağlanan bir anlayıştır. Bu nedenle Yunus, “peygamber yerine geçen hocalar halkın başına zahmetli oldu”yazarak onları protesto etmiş, “halka fetva verirsin ne için sen tutmazsın” diyerek çelişkilerini gözler önüne sermiştir.
Hiçbir şey yoktan var olmadığı için Yunus Emre de gökten zembille inmemiş, birdenbire ortaya çıkmamıştır. Bir tarihin ürünüdür ama aynı zamanda o tarihin en aydınlık ve cesur yapıcılarındandır. Anadolu’nun türlü zulümler ve zorluklar içindeki çağında yaşayan Yunus, beyleri yerden yere vurmuş, onların yiğitlik ve cömertlik döneminin geride kaldığını vurgulamış, “yedikleri yoksul eti içtikleri kan olmuştur” diyerek marifetlerini gözler önüne sermiştir. Halkın içinde yaşamış, örse çekiç salmış ama halkın yoksula yufka vermekten imtina eden bencilliğini de eleştirmiştir. Bu bakımdan Yunus Emre toplumun en altındaki ezilen insanın aydını ve sesi olmuştur.
Yunus, Arapçayı ve Farsçayı çeviri ve aktarma yapacak düzeyde bilmektedir. Bunun yanı sıra Dede Korkut Destanı ve Dîvanü Lugâti't-Türk en önemli beslenme kaynaklarıdır. Hem dönemin uluslararası birikimini hem de kendi kültürünü içselleştiren bir entelektüeldir. Ancak onun entelektüelliği eylemcidir. Şiirleri dava uğruna yazılmaktadır ve dava uğruna yapılan her nitelikli ürün gibi doruklardadır. Burjuva bireyciliğinin görüşünün aksine kendini bir yola adamak ve yol eri olmak yaratıcılığın en önemli zeminidir ancak bu kendiliğinden olmaz. Aynı zamanda yoğun ve sıkı bir çaba gerektirir. Yunus bu çaba uğruna sadece Anadolu’yu değil uzak diyarları da dolaşmış ve insanları ikna etmeye çalışmıştır.
O, Türkçe’nin büyük evladıdır. Türkçenin büyüklüğü devlet geleneğinin derinliğinin ve Türklerin başka kavimlerle harmanlanmasının sonucudur. İşte bu Türkçe, Yunus Emre’yi yaratmıştır. Türkçenin ve halkın yenilmeyeceğinin göstergesi Yunus’un şiirleridir çünkü sekiz yüz yıl öncesinden bugüne gelmiştir ve Yunus bizim gündemimizin başındadır. Gündeme gelişte Cumhuriyetin özel bir rolü vardır. Devrimimiz Yunus Emre’yi tekkeden çıkarmış ve insan sevgisini demokratik devrimin hümanizmiyle birleştirmiştir. Bu noktaya dair İslamcıların Cumhuriyet’e yönelttiği eleştiri Yunus’un tarihsel bağlamından kopartıldığı yönünde. Elbette o öncelikle yaşadığı dönemin gerçeğiyle ele alınmalı ve bu asla bulanıklaştırılmamalı. Fakat aynı eleştiriyi yapanlar Yunus’u kendi ideolojik amaçları doğrultusunda değerlendiriyorlar ve onu zorla tekkeye tıkmaya çalışıyorlar, onu bugüne ve geleceğe bağlayan cevheri, özlemleri tahrip ediyorlar. Yunus’u tarihte dondurup ona yönelik sevgiyi İslamcılığın dar ideolojik evrenine hapsetmek Türk tarihine ve Yunus Emre’nin verdiği geniş ufuklu mesaja da haksızlık anlamına geliyor.
Kapak yazılarımız Yunus Emre’yi her zamankinden farklı bir şekilde ele alıyor. Yazarlarımıza tek tek çok teşekkür ediyoruz.
Bu sayımızı geçtğimiz ay hayatını kaybeden ülkemizin en büyük halkbilimcilerinden Prof. Dr. İlhan Başgöz hocamıza ithaf ediyoruz. İlhan Başgöz’den makalesini yayınlama izni istediğimizde kabul etmiş ve gözden geçireceğini söylemişti ama ömrü yetmedi. Ancak sadece bu özen ve çalışkanlık bile İlhan hocamızın bize nasıl örnek olduğunu gösteriyor. Kendisiyle iletişime geçmemizi sağlayan ve bu anlamda sayımıza da katkıda bulanan değerli Metin Turan’a ayrıca teşekkür ederiz.
1 Mayıs İşçi Bayramınızı Yunus Emre’nin dizeleriyle kutluyoruz.
Yanan kömür kızan demir
Örse çekiç salan benem