Latin Amerika’da Devrimci Rahipler

Yazan
Özgür Uyanık
Yazının Okunma Süresi
17 dakika

Günümüzde de sürmekte olan bu sıradışı dini yaklaşımın kökleri, kıtanın İspanyol ve Portekizli güçlerce fethedildiği döneme dayanır. Beş asır önce kıta bu iki güç arsında paylaşılırken anlaşmanın diğer bir tarafı da Vatikan’dı. Avrupa’da tehdit olarak görülen Katolik Cizvit Tarikatı fetih sayesinde Yeni Dünya’nın keşfine katılmıştı. Güney Amerika’da sömürge güçlerinin girmeye cesaret edemediği ormanlara Cizvit rahipleri girdi ve fetihçilerden farklı olarak halkla bütünleştiler. Onların dilini öğrenip kendi öğretilerini ve sanatlarını yaydılar. Yerlilerin toplumsal yapılarına zarar vermeden onları daha geniş bir örgütlenmeye sevk ettiler. Toprak ve üretim toplumsaldı. Kölelik ya da ölüm cezası yoktu. Avrupa’nın tekniğiyle Amerikan yerli toplumunun doğal birleşiminden büyük bir zenginlik çıkardılar. Latin Amerika’nın sömürge dönemindeki bu ilk büyük sosyalist deneyim, Vatikan’ın fetvasıyla İspanyol ve Portekiz ordularınca dağıtıldı. Yerliler katledildi ya da köle yapıldı. Rahipler akıl almaz işkencelerle öldürüldü.

Aradan geçen yüzyıllar boyunca ezilenlerle birlikte direnerek hayatı örgütlemek Katolik din adamlığının en temel değeri haline geldi. Bu dini yaklaşım toplumsal çalkantı dönemlerinde daha radikal siyasal biçimlere büründü. Sömürgeler bağımsızlık savaşına girdiğinde onlar da vardı. Ya da 20. Yüzyılın sosyal mücadelelerinde kıtada yine onlar ön saftaydı. 1960’lardan itibaren anti-emperyalist mücadelede ellerine silah alanlar dahi oldu. Her biri çok iyi formasyona sahip bu din adamları Marksist hareketlere büyük katkılar sağladılar. Hepsinden önemlisi yoksullara toprağı işlemeyi, evlerini yapmayı, ortak bir inançla bir arada durmayı öğrettiler. Bu yüzden ABD yanlısı rejimlerce en büyük tehdit olarak görüldüler. Örgütlenmeleri dağıtıldı ve yüzlercesi katledildi. Emperyalizm bundan dinin de yozlaştırılması gerektiği dersini çıkardı. Vatikan’ı bile aratacak kadar gerici Evangelist tarikatları büyük mali destekle kıtaya yerleştirildiler. Aradan yaklaşık kırk yıl geçtikten sonra Latin Amerika’nın yarısından fazlası bu tarikatça örgütlendi. Katolik inancının efsanelerine beşik olmuş bu kıta artık Katoliklik’ten arınmak üzeredir. Belki de bu tehditti Vatikan tarihinde ilk kez Latin Amerika’lı üstelik Cizvit bir Papa seçtiren.

“Kurtuluş Teolojisi”, din-sosyalizm ilişkisinin emek ve bağımsızlık gibi ilkeler üzerinden kolaylıkla kurulabileceğini gösterdi. Küba Devrimi deneyimi de bunu kanıtlar niteliktedir. Sömürüye ve emperyalizme karşı olan bu ortaklıkta din, devrimin vicdanı gibi bir alanı doldurdu.

Başpiskopos, Hélder Câmara: “Yoksullara yemek dağıttığında aziz, yoksulluğu sorguladığında komünist” ( 31 Aralık 1967/ Pernambuco, Brezilya)

Arjantinli rahip Miguel Ramondetti, üç gün süren yolculuktan sonra, dinlenmeksizin soluğu Başpiskopos Hélder Câmara’nın çalışma odasında almıştı. Gözlerini, önündeki metni dikkat ve sükunetle inceleyen Başpiskopos’a dikmiş, bekliyordu. Recife sahiline bir tepeden bakan San Salvador Katedrali’nin bu mütevazi odası tarihi bir olaya ev sahipliği yapıyordu: “ Üçüncü Dünya Rahipleri Hareketi” kuruluyordu. Hélder Câmara, harekete katılan dört yüzden fazla rahip ve on sekiz piskoposun adlarını tek tek okudu. Sonra metnin teolojik kavramlarla ağırlaşan havasını daha anlaşılır bir dile çevirmeye ve sorgulamaya başladı. “Sence” dedi Başpiskopos Câmara, “İçinde bulunduğumuz devrimci süreçte kilisenin rolü ne olmalıdır?” İşçi-rahip ekolünden gelen Miguel, tereddütsüz biçimde cevap verdi: “Kilise gerçek bir sosyal düzen ve ortak toplumsal çıkarlardan yana olmalıdır. Paranın uluslararası emperyal düzeninden yana olamaz.” Başpiskopos, önündeki kağıda tüm ağırlığını vererek yazmaya başladı: “Tarih göstermiştir ki, gerçek devrimler gereklidir ve bazı anlarda ortaya çıkan din karşıtlığı iyi meyveler verebilir. Bunun en iyi kanıtı 'insan hakları'nı doğuran 1789 Fransız Devrimi’dir.”

Brezilyalı din adamı Hélder Câmara, Brezilya askeri diktatörlüğüne karşı direnişin lideri haline gelmişti. Fakat bu payeyi salt “hak arayıcılığı”ndan almıyordu. Erken yaşlardan beri yoksul halkın içindeydi. Onları kendi sosyal gereksinmelerini karşılayacak kooperatifler kurmaya yönlendiriyordu. O kadar başarılıydı ki 43 yaşında Rio de Janeiro Piskoposu olarak atandı. Meşruiyetini daima üretimden aldı. Halk ondan sözlere dayalı “boş dini” değil kendi evlerini yapmayı, toprakları işlemeyi öğreniyor; dayanışmanın ve paylaşımın ürettiği bir inancı yaşıyordu.

“Üçüncü Dünya Rahipleri Hareketi” ortaya çıkar çıkmaz Latin Amerika’da hızla yayıldı. Adını aldığı “Üçüncü Dünya”, ABD ya da Sovyet kampına dahil olmayan “Bağlantısızlar”ı ifade ediyordu. “Gerçek sosyalizm”in, Hıristiyan inancının temelinde var olduğuna inandıkları “Kurtuluş” olduğu iddiasındaydılar. 1968 Haziranında Kolombiya, Medellin’de sekiz yüz Katolik din adamının buluştuğu toplantıyı gerçekleştirdiler. Kıtadaki sosyal ve ekonomik durumu, şiddeti, emperyalizmin müdahalelerini tartıştılar. Kilisenin zulümdeki rolünü eleştirdiler ve din adamlarını adaletten yana olmaya çağırdılar. Bununla beraber onları “adaletsiz yapının baskısıyla ona karşı ezilenlerin adil şiddetini” karıştırmamaları için uyardılar.

Üçüncü Dünya Rahiplerinin onlarcası faşist çeteler ve ABD ittifakındaki yönetimlerce katledildi. Çoğu ise sürgüne gitmek zorunda kaldı. Rahip Miguel Ramondetti de bunlardan biriydi. Avrupaya gitmek zorunda kaldıysa da kısa süre sonra Nikaragua’ya giderek Sandinist Devrime katıldı.

Hélder Câmara ise 1984’te görevinden istifa etti. Oysa dünyada hiçbir Katolik din adamı onun kadar büyük bir halk desteğine sahip değildi. Dört kez Nobel Barış Ödülüne Aday gösterildi. Eğer biraz düzenden yana olsaydı Papa’lık için ondan daha güçlü bir aday olamazdı. 1999’da ölümüne dek katedralin küçük bir odasında sıradan bir hizmetkar gibi yaşadı. Akıllarda tebessümle söylediği “Yoksullara yemek dağıttığımda bana aziz diyorlar, ama neden insanlar yoksul diye sorduğumda komünist oluyorum” sözleri kaldı.

Rahip, Luis Espinal: “ Orak-Çekiçli İsa” ( 8 Temmuz 2015/La paz, Bolivya)

Papa Francisco, Latin Amerika turunda, Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales’in konuğu olarak basının önündeydi. Tarihte Avrupa kökenli olmayan ilk Papa, yani Arjantinli Cizvit rahibi Jorge Mario Bergoglio’nun, Bolivya’ya beş asırdır gelmiş tek yerli kökenli Başkan olan Evo Morales’le buluşması merakla bekleniyordu. Zira Vatikan sömürge döneminde yerli halka karşı işlenen suçlara ortaktı. Sosyalist Başkan Morales’in kiliseyle arasının pek iyi olduğu da söylenemezdi. Papa, bu soru işaretleri altında salona girdi. Yaşına göre oldukça rahat hareket eden, sade görünümlü Papa Francisco, Başkan Morales’le kucaklaştı. Ayakta kısa bir sohbetten sonra Morales’in işaretiyle yardımcısı elinde garip bir şeyle yaklaştı. Papa artık Bolivya devlet başkanının elinde tuttuğu garip nesneye biraz yaklaşınca bunun büyükçe bir “Orak-Çekiç” figürü olduğunu fark etti. Fakat komünizmin simgesi olan bu figürün bir farklılığı vardı. Başkan Morales, eliyle çekiç figürünün üzerindeki “çarmıha gerilmiş İsa”yı gösterdi. Papa şaşkındı. Durumu anlamakta zorlanıyordu. Morales, “Rahip Luis Espinal’i hiç duydunuz mu” diye sordu “O da sizin gibi bir Cizvit rahibiydi. Bu onun eseridir...”

İspanyol rahip Luis Espinal ülkesinde sürmekte olan Faşist Franco rejiminden uzağa, Cizvit rahipliğinin doğduğu Güney Amerika topraklarına gelmişti. Ülke bir dizi devrim ve süreğen bir çatışma içindeydi. Üniversitede edebiyat ve felsefe eğitimi alan Espinal, formasyonunu sinema ve televizyon üzerine geliştirmişti. Bu, halk kesimleri içinde bilinen bir alan değildi. Bir süre devlet televizyonunda dini bir program yaptı. Daha sonra ölümüne dek sürecek bir radyo programına başladı. Bolivya’nın ilk sinema okulunu açtı. 1972-1979 arasında sinema eğitimi üzerine on bir kitap, üç senaryo yazdı; beş uzun metrajlı film çekti.

Rahip Espinal, iyi bir aydın olmakla beraber toplumsal mücadeleye aktif olarak katılan bir din adamıydı. Diktatörlüğe karşı direnişlerde, açlık grevlerinde, işçi eylemlerinde hep vardı. Kilisesi maden işçilerinin sığınaydı. Bu, Che’nin ölü bedeninin bir tür modern İsa gibi sergilendiği Bolivya için şaşılacak bir durum değildi. Din-sosyalizm ilişkisi Che’nin varlığında ete kemiğe bürünmüştü. Ülkenin en mücadeleci maden sendikasının başkanı bile bir rahipti.

Rahip Espinal, 21 Mart 1980 akşamı, evine giderken paramiliter bir grup tarafından kaçırıldı. Ağır işkence izleri bulunan cesedi ertesi sabah köylüler tarafından bulundu. Ondan geriye eserleri ve orak-çekiçli bir İsa figürü kaldı.

Rahip, Camilo Torres: “Ötekine duyulan güçlü aşk” (15 Şubat 1966/Santander, Kolombiya)

Kolombiyalılar bir sabah gazetelerin manşetinde onun kana bulanmış fotoğrafıyla karşılaştılar. O Camilo’ydu; burjuva, bilim insanı, eğitimci, rahip, devrimci lider. Başkentteki Ulusal Üniversite’de yüzlerce öğrencinin omuzlarda taşıdığı hoca şimdi Kolombiya Amazonunda kayıp bir gerilla cesediydi.

Camilo Torres, 3 Şubat 1929’da, Kolombiyalı burjuva bir ailenin üyesi olarak dünyaya gelmişti. Babası doktordu. Ülkedeki tek hukuk fakültesine girdi. Fakat aynı zamanda teolojiye ilgisi vardı. Eğitimine devam ederken, rahip adaylarının yaşadığı kiliseye ait bir yurtta 7 yıl geçirdi. 1954’te Belçika’ya giderek Katolik Üniversitesinde sosyoloji eğitimi aldı. 1958’de “Bogota’nın sosyo-ekonomik gerçekliğine istatistik bir yaklaşım” başlığı altında doktora tezini verdi. Bu eser Kolombiya’da toprak emekçilerinin proleterleşmesi üzerine yapılmış dönemin tek çalışmasıydı. 1959’da ülkesine dönerek Ulusal Üniversitede sosyoloji kürsüsünü hayat geçirdi. Hazırladığı eylem programıyla üniversite ilk kez mahallelerde saha çalışması yapmaya başladı. 1960’ta bir grup aydınla Latin Amerika’nın ilk Sosyoloji fakültesini Kolombiya başkenti Bogota’da kurdu. Üniversite bünyesinde Toprak Reformu Komitesi, Ulusal Sosyoloji Kongresinde “Kolombiya kırsal bölgelerinde şiddet ve sosyo-kültürel değişim” üzerine çalışmalar yürüttü.

1960’ların ortasına gelindiğinde iç savaşın karmaşası yerini safların daha netleştiği bir siyasal ortama bırakmıştı. Liberal ve Muhafazakar elitler yeniden ittifaka giderek iktidarı askerlerden devralmıştı. Camilo bu yeni iktidar bloğuna karşı “Halkın Birliği Cephesi”ni kurdu. Ancak kentlerde politik mücadele için bir alan kalmamıştı. Buna karşın, iç savaşın başlangıcından beri kırlarda otonom yapılar ortaya çıkmıştı. Dışlanmış ve sürülmüş köylü kitleleri, Amazon içlerinde, yasaklanan Komünist örgütlerin önderlik ettiği toplumsal birlikler oluşturmuştu. Bunlardan biri de liderleri bir grup rahip olan “Ulusal Kurtuluş Ordusu”ydu. Camilo üniversitedeki görevinden istifa ederek onlara katıldı. Daha ilk günlerinde düştüğü bir pusuda hayatını yitirdi. Önemli eserler veren bu bilim insanı, dinini “Ötekine duyulan güçlü aşk” olarak açıklayan Camilo Torres, Latin Amerika’nın ilk gerilla rahibi olarak hafızalarda yer etti.

Rahip, Ernesto Cardenal: “Devrimin Vicdanı” (4 Ağustos 2014/ Managua, Nikaragua)

Doksanına merdiven dayamış Ernesto Cardenal, bu öğle üzeri beklemediği bir zarf almıştı. Vatikan büyükelçisinin bizzat ulaştırdığı zarfta Papa Francisco’nun bir özel, bir de resmi olarak kaleme aldığı iki mektup bulunuyordu. Nobel Edebiyat Ödülüne aday olmuş Nikaragua’nın en önemli şairi, üstelik Sandinist Devrimin yıllarca kültür bakanlığını yapan bu eski din adamına, Papa’nın mektup yazmasında bir tuhaflık yoktu. Beklenmedik olan 1984’te dönemin Papa’sının emriyle kaldırılan din adamlığı yetkilerinin 30 yıl sonra Cardenal’a geri iade edilmesiydi.

Ernesto Cardenal din adamlığı yetkilerini “Kurtuluş Teolojisi” olarak ifade edilen fikirlerinden dolayı kaybetmişti. Kurtuluş Teolojisi kökeni orta doğuya dayanan bir tür “en-el hak” inancıydı. Daima yoksullardan ve özgürlük mücadelesinden yana olmayı gerektiriyordu. 1960-70 döneminde çok güçlü bir akımdı. O yıllarda yüzlerce Katolik din adamının katledilmesine ses çıkarmayan Vatikan yönetimi, 1984’de bu akımı yargılama yolunu seçti. Yargılama sonunda alınan karara göre bu akım din dışı Marksist-Leninist sayıldı.

1970’lerin sonuna doğru Orta Amerika’da ABD destekli diktatörlükler sarsılıyordu. Nikaragua ve El Salvador’da Halk Cepheleri kesin bir zafere doğru gidiyordu. Bir avuç elitin ABD’li şirketlerle kurdukları bu oligarşik diktatörlükler zayıfladıkça katliamlar artıyordu. Din adamları, diktatörlüklerin halka yönelik katliamlarını görmezden gelemezdi. Rahipler zulme tepki gösterdikçe hedef haline geliyorlardı. Gün geçmiyordu ki bir rahip öldürülmesin. Öyle ki El Salvador’un en yüksek dereceli Piskoposu Oscar Romero bile bir suikast sonucu hayatını yitirmişti. Oysa Romero’nun sol hareketlerle bir ilgisi yoktu. Sadece rejimi katliamları durdurmaya davet etmişti.

Ernesto Cardenal ise devrimciliğiyle Latin Amerika’da bir ilham kaynağıydı. Ömrü, Nikaragua’daki uzun Somoza diktatörlüğüne karşı mücadeleyle geçmişti. Şiirlerinde, halka verdiği söylevlerde hep vatanseverlik üzerinde duruyordu. Çünkü din gibi vatan da yoksullarındı. 1978’de Sandinist Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne katıldı. Somoza diktatörlüğünü yıkan Halk Ordusu’nu cephe cephe gezerek motive etti. Savaş koşullarında, bağımsızlık ve sosyalizm mücadelesinin etiğini kitlelere anlattı. Bu nedenle ona “Devrimin Vicdanı” dediler. 19 Temmuz 1979’da Sandinist Halk Ordusu, Somoza diktatörlüğünü yıktığında en ön saflardaydı. Yedi yıl boyunca da Sandinist Devrimin Kültür Bakanı olarak görev yaptı.

Rahip, Carlos Mugica: “Yoksulların Rahibi” (11 Mayıs 1974/ Buenos Aires, Arjantin)

Peder Mugica, Luro Mahallesindeki küçük kilisede ayini bitirip sokağa çıktığında saatler tam olarak akşam sekiz çeyreği gösteriyordu. Ardında duyduğu sese dönemeden sırtından giren kurşunlarla yere yığıldı. Silah sesini duyan yoldaşı rahip Jorge Vernazza koşarak dışarı çıktığında onu kanlar içinde fakat yüzünde bir tebessümle buldu.

Carlos Mugica kaderini kendi elleriyle çizme iradesi göstermiş ender kişiliklerdendi. Arjantin’in en yüksek sınıfına mensup bir aileden geliyordu. Babası uzun yıllar milletvekilliği ve Dışişleri Bakanlığı yapmış bir siyasetçi, anne tarafı ise büyük toprak sahibi bir ailedendi. Yedi kardeş içinde dini okula gitmemiş bir tek o vardı. Tenis, yüzme ve boks yapan tipik bir burjuva çocuğuydu. 19 yaşında başladığı hukuk fakültesinde Che’nin kardeşi Roberto’yla arkadaşlık kurdu. 22 yaşında Hıristiyan Katolik inancına merak sardı. Sekiz yıllık teoloji eğitimi sonrasında ülkenin en yoksul bölgelerinden biri olan Chaco’ya rahip olarak atandı. Halkın gerçeğiyle bu biçimde karşılaşmak onda şok etkisi yaratmıştı. Dönüşünde Buenos Aires’te kardinalin asistanı olarak çalıştı. Bu sırada Katolik Öğrenci Birliği’nin sorumluluğunu üstlendi. Üniversitede teoloji, pedagoji ve hukuk dersleri verdi. “Marksistler ve Katolikler arası diyalog” başlıklı bir çalışmaya katıldı. Bir halk hareketi olan Peronizm'e kendini yakın hissediyordu. 1967’de Bolivya’ya gidip Che’nin grubundakileri cezaevinde ziyaret etti. Fransa’ya geçerek Kilisenin Sosyal Doktrini temelinde bir çalışmaya katıldı. İspanya’da sürgünde bulunan devrik başkan Juan Domingo Peron’la görüştü. 1968’de ülkesine dönerek “Üçüncü Dünya Rahipleri Hareketi”nin kuruluşuna katıldı. Aynı grup rahiplerle Buenos Aires’in işçi ve gecekondu mahallelerini kurdu. O sırada Arjantin, Latin Amerika’da siyasal mücadelenin en çok yükseldiği ülkeydi. Öldürülen sol gençlerin son ayinlerini Peder Mugica yapıyordu. Televizyonlardaki tartışmalarda da o öne çıkıyordu. Yükselen çatışma ortamının içinde, silahları bırakmak gerektiğini söylediği için sol eylemci merkezlerce de artık sevilmiyordu. Zaten kontrgerilla örgütü Arjantin Anti-Komünist İttifakı (AAA)’nın ölüm listesindeydi. 1971’de arabasına yerleştirilen bir bombadan son anda kurtulunca şu sözleri söylemişti: “Hiçbir şey beni yoksulların kurtuluşu için mücadele etmekten alıkoyamaz. Eğer efendimiz bu yolda canımı alacaksa buna da hazırım”.

Öyle de oldu. 44 yaşındaki Rahip Mugica’nın öldürülmesini izleyen birkaç hafta içinde yirmi rahip daha katledildi. Bu ortam 24 Mart 1976 faşist cuntasının koşullarını oluşturdu. Üçüncü Dünya Rahipleri tek tek katledildiler ya da sürgüne gittiler. Geriye onların kurduğu yoksul mahalleler kaldı. Fakat bu mahalleler artık sadece yoksul değil üstelik uyuşturucu batağına da batmış durumda. Günümüzde rahipleri devlet değil uyuşturucu çeteleri öldürüyor.

Bu yazı Bilim ve Ütopya'nın Şubat 2016 sayısında yayımlanmıştır.

Kondor'un Güncesi
Etiketler
latin amerika
kilise
katolisizm
din