İnsanlık tarihinde bir sıçrama: Neolitik çağı hazırlayan koşullar

Yazan
Prof. Dr. Eren OMAY
Yazının Okunma Süresi
15 dakika

Belirli bir çağın teknolojisini incelemeyi, sadece, o çağa ait alet, yapı temeli vs. gibi teknolojik ürünleri tek tek incelemek şeklinde anlamamak gerekir. Aksine, bir çağın teknolojisi o çağdaki toplum düzeninden soyutlanmadan incelenmelidir. Diğer bir deyimle, teknolojinin toplumun diğer üniteleri ile ilişkisi, diyalektik bir anlayışla analiz edilmelidir. Örneğin, çağın ekonomik yapısını bilmek, teknoloji tarihi için gerçekten yararlıdır. Çünkü teknolojik değişmeleri belirleyen sosyal etkenler, çağın ekonomik yapısı hakkındaki bilgiyle daha da aydınlanır. [Bernal (1)]
Bu düşüncenin ışığında, teknoloji tarihi aşağıdaki gibi tanımlanabilir:
Teknoloji tarihi, yalnızca mühendisin ya da zanaatçının birbirini izleyen buluşlarının tasviri değildir. Aynı zamanda, doğayı değiştiren mekanizmaların yaratıcısı olarak ele alınan insanın, ilerlemesini geliştiren ya da durduran, destekleyen ya da bozan büyük toplumsal koşullar zinciridir. [Ducasse (2)]

Teknoloji tarihinin evreleri
Arkeologların, tarihsel süreci çağlara ayırmak için kullandıkları kriter, insanların alet yaparken kullandıkları malzemedir. Nitekim tarihsel süreç; Paleolitik (Eskitaş) çağ, Neolitik (Yenitaş) çağ, Bronz çağı, Demir çağı vb. gibi evrelere ayrılır. [Childe (3)]
Arkeologların, çeşitli çağları tanımlamak için kullandıkları bu kriter, bilim ve teknoloji tarihinin dönem ve aşamalarını belirtmek için benimsenebilir. Çünkü bir çağda kullanılan malzeme, o çağın teknolojisinin niteliğini açıklayan önemli bir unsurdur. Örneğin, Bronz çağında, teknolojinin, Paleolitik çağa göre daha ileri olduğu açıktır. Çünkü bronz baltanın yapımı için taş baltanın yapımına oranla daha çok bilgi gereklidir.
Şüphesiz, bir çağın teknolojisi, önceki çağdan ileridir. Fakat teknolojik sürecin tümü incelenirse; her bir çağın, 18. yüzyılda meydana gelen “Endüstri Devrimi” ile kıyaslanabilecek kadar önemli ve etkili bir teknolojiye sahip olduğu görülür. [Childe(3)]

Ana hatlarıyla paleolitik çağ
İlk çağ olan Paleolitik çağ çok uzun bir zaman aralığını kapsar. Örneğin Güvenç (4), bu zaman aralığının, Ortadoğu’da, yaklaşık olarak iki milyon yıl olduğunu söyler.
Paleolitik toplumlar, doğanın ürünlerinden, yukarıda kısaca açıklanan üretim faaliyeti sırasında, çakmak taşını yontarak yaptığı aletleri kullandı. Fakat. Paleolitik çağ insanı, bu aletleri sürekli olarak geliştirdi. [Childe (3)]
Örneğin, Paleolitik çağın son evresi olan üst Paleolitik evrede, insanın yaptığı aletler, o evrenin şartları göz önüne alınırsa, çağımız mühendislerinin yaptıkları ile kıyaslanabilir. [Leakey (5)]
Paleolitik çağ insanlarının teknik ve sosyal başarıları, öylesine mükemmeldi ki; niçin ilanihaye o durumda kalmadıkları düşünülebilir. [Bernal (1)]
Önemli teknolojik başarılarına rağmen, Paleolitik çağ toplumlarının yaptığı aletler, sadece, doğanın sunduğu ürünleri elde etmeyi kolaylaştırdı. Doğal ürünleri değiştirmeye yaramadı. [Childe (3). Bernal(D)
Bundan dolayı, Paleolitik toplumlarda üretim, teknolojik gelişme düzeyinden çok, iklim ve doğal çevre şartlarına bağlı kalmıştır. Diğer bir deyimle, Paleolitik toplumun besin elde etme düzeni, teknolojideki yenilikler kadar, doğal çevredeki köklü değişmelere bağlıdır. Şöyle ki; çok ileri bir teknolojiye sahip Paleolitik toplumlar, hayvan ve bitkilerin azaldığı bir dönemde besin sıkıntısı çektiği halde, nispeten geri bir teknolojiye sahip Paleolitik toplum, doğanın bol ürün verdiği bir dönemde yüksek bir hayat düzeyine erişmiştir. [Güvenç (4)]

Tarım devrimini oluşturan maddi koşullar
Son buzul devri olan Würm buzul devrinin sonlarına doğru yeryüzü yeniden ısındı. Avrupa’nın iklimi, yağışlı iklime dönüştü. Kuzey Afrika. Batı Asya, nemli bir iklime sahip oldu. Kısa bir zaman sonra, Sahra ve benzeri bölgeler, bu bölgelere yağmur getiren rüzgârlar kuzeye çekildikleri için, kuraklaşmaya başladı. [Starr (6), Clough (7), Leakey (8)]
Bugün buzla kaplı topraklara bakarak, o çağın geçirdiği değişikliği gözümüzün önüne getirebiliriz: İzlanda’da ilkbahar her yıl gelir, ama son buzullar çekildiği vakit, bahar Avrupa’ya ve Afrika’ya ilk kez gelmişti. İnanılmaz güçlüklerle karşılaşan; son bir milyon yıl içinde Afrika’dan kalkıp yollara düşen, buz çağlarında doğayla çarpışan insan, birdenbire toprağın çiçek açtığını, hayvanların çevresinde biriktiğini gördü. [Bronovvski (9)]
Bu iklim değişimi, fauna (hayvan topluluğu) ile flora’yı (bitki örtüsü) büyük ölçüde etkiledi. Eriyen buzullar buzullarla kaplı bölgenin güneyinde geniş çayırların, genç ve kuvvetli otlakların gelişmesine imkân verdi. Kar suyunun sürekli olarak beslediği çayırlarda, otoburlar (atlar, sığırlar, bizonlar, mamutlar, geyikler) hızla çoğaldılar.
Buzullar çekildikçe çayırlar genişledi; çayırlar genişledikçe yaban sürüleri çoğalıp bollaştılar. Bu bolluk büyük, fakat geçici idi. Çünkü yaklaşık olarak, M.Ö. 10.000 yıllarında, iğne yapraklı bitki türleri, bu sulak çayırları ve verimli otlaklar büyük bir hızla işgal etti. Orman istilası, çayırlarda yaşayan hayvan sürülerini, her yana ve yöne doğru dağıttı. Göç edemeyenleri ortadan kaldırdı, örneğin, mamut gibi bazı türler kayboldu. Çam ormanlarında yaşayabilen Ren geyikleri ise, Kuzey bölgelerine doğru göç ettiler. [Güvenç (4), Hodges (10)]
Son buzul devrinde, Yakındoğu ülkeleri, Orta ve Batı Avrupa ülkeleri kadar soğuk periyotlara maruz kalmadı. Büyük bir ihtimalle, Yakındoğu, çok yağış aldı. Orman örtüsü, yaprağını döken ağaçlardan meydana gelmişti. Bu şartlar altında, av hayvanları vahşi sığır ve domuzdu. Dağlık bölgelerde ise, modem koyun ve keçinin vahşi ataları av hayvanlarını meydana getiriyordu. [Hodges (10)]
Dünyanın bazı bölgelerinde ise, -Örneğin, Sahra, Kuzey Afrika, Arap Yarımadası- kuraklık başladı. Bu bölgelerde, çayır ve otlaklar, yerlerini vadilerle bezeli uçsuz bucaksız çöllere bıraktı. Ot yiyen hayvanlar, besin ve su bulabilmek için vahalara göçtüler. [Childe (3)]
Jeoloji ve Paleocoğrafya araştırmaları; eski göl tabanlarından, turbalık ve bataklıklardan alınan kil, kazı yerlerinden elde edilen toprak örneklerinin içindeki çiçek tozlarının, bitki kalıntılarının ve hayvan kemiklerinin analizlerinden elde edilen sonuçlar, buzul devri sonlarında genellikle Güneybatı Asya’da iklimin soğuk ve kurak olduğu şeklinde yorumlanmaktadır. Günümüzden önce 14 bin yıllarında bu şiddetli kuraklıktan dolayı, Güneybatı Asya’da, Artemisia-Chenopodiaceae (yavşan otu ve sirken)’den oluşan bir step örtüsü egemendi. Ağaçlar, ancak bazı elverişli küçük, kuytu yerlere sığınmışlardı. Günümüzden önce 14. bin yıldan sonra yağışlarda ve sıcaklıkta artışlar başlamıştır. Arada bölgesel ve iklimsel birçok farklılıklar ve salınımlar olmakla birlikte, genellikle sıcaklık ve yağıştaki artış, yani iklimde başlayan değişiklikler, günümüzden önce yaklaşık olarak 12-10 bin yılları arasında doğal çevreye yansımıştır. Buzullar çekilmiş, bitki ve hayvan dünyalarında birçok tür, bu yeni oluşan ortama uyum sağlayamayarak yok olmuş, yerlerini yeni türlere bırakmışlardır. Örneğin, sıcaklık ve yağıştaki artış, günümüzden 12 bin yıl öncesinden itibaren bitki örtüsünde değişiklikler meydana getirmiştir. Önceleri az ağaçlı step örtüsü, daha sonra da stepli orman ve açık alanlı ormanlar, deniz seviyesinden olan yüksekliklerine göre gelişme olanaklarını bulmuşlardır. Günümüzden önce 12. bin yıldan itibaren tarıma alınabilecek otsul buğday (Gramineae) ve arpa (Hordeum Spontaneum) türleri de bu yeni ortamda, geniş alanlara daha kolay yayılmaya başlamışlardır. Doğal yaşam bölgeleri bu bitkilerle aynı yerlere rastlayan; yabani koyun, keçi, domuz ve sığır gibi hayvanlarda, diğer av hayvanlarıyla birlikte, bu az ağaçlı steplerde ve stepli ormanlarda, orman kenarlarındaki düzlüklerde gitgide çoğalma olanağı bulmuşlardır. [Esin (11)]
Bu konuda, Thomson (12) diyor ki: Son buz çağının bitiminde iklim değişiklikleri oldu. Buzullar kuzeye çekilirken, önceleri mutedil olan Ortadoğu iklimi subtropical iklim haline geldi. Fas’tan İran’a kadar kesintisiz devam eden açık otlaklar, ormanlarla kaplanmış nehir yatakları ve yeşil vadi dizileri ile bölünmüş yarı çöl haline geldi. Göçebe avcı ve yiyecek toplayıcıları hareket serbestilerini kaybetti. Bu insanlar, hayvan ve bitkilerin yaşadığı daha verimli alanlarda toplanmak zorunda kaldılar. Av ve bitkisel yiyeceklerin temininin sınırlandığını anladılar.

Paleolitik çağın sona erişi ve insanın tutumu
Paleolitik çağ teknolojisinin karakteristik özelliği şudur: Bu teknolojinin yarattığı aletler, doğanın sunduğu ürünleri yalnız toplamaya yarar. Değiştirmeye yaramaz.
Daha önemlisi, bu aletler, doğal şartların değişmesinin sonucu olan yeni ürünleri toplamaya ve avlamaya asla elverişli değildir. Bundan dolayı, bu aletler, belli iklim ve doğal şartlar altında işe yaradı. Nitekim Thomson (12); son buz çağının bitiminde meydana gelen iklim değişikliklerinin yarattığı doğal çevrede, avlanma ve yiyecek toplamak için geliştirilmiş teknolojinin yetersiz kaldığını söylemektedir.
Paleolitik teknolojinin bu özelliğini yansıtan tipik bir örnek, Magdalenian diye isimlendirilen toplumun yarattığı Paleolitik çağın en parlak teknolojisinin yıkılışıdır.
Magdalenian’lar başarılarını, mevcut doğal şartlara tam bir uyum sağlamaya, yani uzmanlaşmaya borçludurlar. Son buz çağı sona erip, stepleri ve tundraları ormanlar kaplayınca, fil, sığır, at ve geyikler, Magdalenianların vatanı Fransa'dan göç etmiş ve bu hayvanların avlanması için ziyadesiyle uzmanlaşmış aletleri üreten Magdalenian teknoloji de yok olmuştur. [Childe (3), Starr (6)]
Bu açıklamalardan anlaşılmaktadır ki; buzul devrinden buzul sonrası devreye (Pleistosen den Post Pleistosene) geçildiği zamanlarda meydana gelen iklim değişikliklerinin etkisiyle değişen doğal çevre ile Paleolitik teknoloji arasında uzlaşmazlık (Antagonizma) meydana gelmiştir.
Bu uzlaşmazlığı çözmek için, insan grupları farklı yöntemler kullandılar: Bazı insan grupları, kuzey bölgelerine göç eden av hayvanlarını izleyerek, kuzey bölgelerine çekildiler ve alışmış oldukları hayvanları avlamaya devam ettiler. [Hodges (10)]
Bir kısım insan grupları da, avlanma yöntemlerini, yapraklarını döken ormanların oluşturduğu yeni faunaya uydurdular. Böylece, Batı Avrupa’da insanlar, geyik, vahşi inek ve vahşi domuz avlayan küçük gruplar halinde yaşamaya başladı. Bu insanlar, gittikçe daha fazla miktarda kuş gibi küçük hayvanları yemeğe başladılar. [Hodges (10)] Yeni doğal çevre ile mevcut teknoloji arasındaki uzlaşmazlığı çözmek için bazı insanlar yeni keşif ve icatlar yaptı. [Güvenç (4), Starr (6)]
Nitekim Mezolitik (orta taş) diye isimlendirilen dönemde, taş aletlerin evrimi, büyük bir hızla devam etmiştir. Mikrolitik (küçük taş) adı verilen yeni bir “alet” yapım teknolojisi meydana gelmiştir. Bu teknolojinin, karakteristik aleti; küçük, cilalanmış taş yongalarının, ahşap saplara takılmasıyla elde edilen baltalardır. Ormanların ve ahşap malzemenin bolluğu, bir yandan ağaç aletlerin evrimine, öte yandan ahşap malzemeyi kesmeye, biçim vermeye elverişli, dülgerlik aletlerinin gelişmesine sebep olmuştur.
Ayrıca, kayık, kürek ve ağ gibi balıkçılık araç ve gereçleri yapılmıştır. Kısaca, “Mezolitik evre, teknolojik bakımdan büyük bir keşifler ve icatlar çağı olmuştur” denebilir. Böylece insan, doğal çevre ve hayvanlar üzerindeki teknolojik kontrolünü genişletmiş ve güçlendirmiştir. [Güvenç (4)]
Örneğin, Kuzey-Orta Avrupa’da, Baltık kıyılarında yaşayan ve Maglemosian diye adlandırılan mezolitik insanlar, yiyecek toplama tekniklerini geliştirdiler, çok iyi işlenmiş aletler yaptılar. Maglemosian'lar, sadece topraktan değil, denizden de yararlandılar. Şöyle ki, buzulların erimesinden ötürü, deniz yükselmesi ve dolayısıyla kıyıların genişlemesi, bu insanların denizden yararlanmasını da kolaylaştırdı. Nitekim bu insanlar, istiridye kabuğundan oluşan, birkaç metre kalınlığında mutfak artıkları bırakmışlardır.
Maglemosianlar ağ, olta ve kanolardan da yararlanarak balık tuttular. Ok ve yayla avlandılar. Taş aletleri cilalamaya teşebbüs eltiler. Bu insanlar, yiyecek kaynaklarını yoğun bir şekilde kullanarak, yerleşik hale de gelmiş olabilirler. Köpeği evcilleştirmiş olmaları muhtemeldir. [Starr (6)]
Son buz çağında, Yakındoğu’da yaşanan hayat hakkında çok az şey bilinir. Fakat bu bölgede yaşayan insanların hayatının ve teknolojilerinin Batı Avrupa’da yaşanan hayat ve kullanılan teknolojiden çok farklı olduğunu düşünmek için yeterli sebep yoktur. [Hodges (10)] Maglemosian teknoloji gibi teknolojiler, başarı ve yüksek niteliklere rağmen, sonunda yıkıldılar. [Starr (6)]
Çünkü bu insanlar yine avcı olarak kaldılar. Ekonomilerinin temelini, besin toplayıcılığı, avcılık, balıkçılık oluşturuyordu. Teknolojileri, temelde buz çağındaki atalarının teknolojisinin devamı oldu. [Hodges (10), Childe (13)]
Ekonomi ve teknolojinin bu özelliği, yeni doğal şartlarda -açık ve kolay avlanma alanlarının Batı Avrupa gibi yerlerde ormanlara, ya da Afrika’da olduğu gibi çöllere dönüşmesi- bu toplumların üretimini yavaşlattı ve sınırladı. [Bernal (l)] İnsanın bu çıkmazdan kurtulması için, yani insanın doğa ile arasında meydana gelen uzlaşmazlığı (Antagonizma) çözebilmesi için; doğaya karşı davranışını kökten değiştirmesi, maddi yaşama tarzında bir devrim yapması gerekirdi. İnsan, bu devrimi yaptı ve ekonomisini tümden değiştirdi. Canlı çevreyi sömürmekten, yani doğaya bağlı olmaktan kurtuldu. Canlı çevreyi denetim altına almayı, doğa ile etkin bir ortaklık kurmayı başardı. Üretici ekonomiye doğru ilk adımını attı. Bu ilk adım, “Tarım Devrimi”, ve bu devrimin yarattığı teknoloji, “Neolitik Teknoloji” diye adlandırılır. [Bernal (l), Childe (3), Starr (6)]
Bu açıklamalar bir soruyu ortaya koyar: Daha eski zamanlarda da, benzer iklim ve doğal çevre değişmeleri meydana geldiğine göre; insan, neden yaklaşık olarak M.Ö. 12.000 yıllarındaki iklim ve doğal çevre değişmesinden sonra, yaşayış tarzında devrim yapmıştır?
Devrim sayılabilecek bir değişikliğin meydana gelmesi için, yeterli bir birikimin mevcut olması gerekir. Ancak, Üst Paleolitiğin sonunda, yani M.Ö. 12.000 yıllarında, insan, devrim yapacak kadar teknolojik ve sosyal birikime sahip oldu. Nitekim Paleolitik çağın son evresi olan Üst Paleolitik evrede, teknolojik gelişmenin temposu çok arttı. Bu evrede insan, geçmişte görülmemiş, çok yüksek entelektüel seviyeye ulaştı. Teknolojisi çok gelişti. Bu entelektüel ve teknolojik birikime sahip insan, iklim ve doğal çevrede meydana gelen değişikliklerin uyarmasıyla, “Tarım Devrimi” diye isimlendirilen dev adımı attı. [Starr (6)]

Kaynaklar

1) Bernal, J.D.: Science in Histoy, The M.I.T. Press, I97l.

2) Ducasse, P.: Tekniklerin Tarihi, Gelişim Dizisi, 1976.

3) Childe, G.: What Happened In History, The Penguin Books, 1975.

4) Güvenç, B.: İnsan ve Kültür, Remzi Kitapevi, 1974.

5) Leakey, L.S.B.: Working stone, bone and wood. History of Technology, Ed: C. Singer, E.J. Hoimyard, A.R. Hall, Oxford, 1965.

6) Starr, C.G.: A History of the Ancient World. Oxford. 1974.

7) Clough, S.B.: Uygarlık Tarihi, Varlık Yayınlan, 1965.

8) Leakey, L.S.B.: İnsanın Ataları, Türk Tarih Kurumu, 1971.

9) Bronowski, J.: İnsanın Yücelişi, Milliyet Yayınları, 1975.

10) Hodges, H.: Technology in the Ancient World, The Penguin Books, 1970.

11) Esin, U.: Toplum ve Bilim, Beta, 1977.

12) Thomson, G.: Studies in Ancient Greek Society, The Citadel Press, 1965.

13) Childe, G.: Man Makes Himself, Mentor Book, 1951.

Bu yazı Bilim ve Ütopya’nın Ekim 1995 sayısında yayımlanmıştır.

Gelecek yazı: Tarım devrimi ve hayvanların evcilleştirilmesi

 

Antropoloji
Etiketler
neolitik
mezolitik