Hitler’in astroloji tutkusu

Yazan
A. Kerim Soley
Yazının Okunma Süresi
19 dakika

Astroloji, insanları en zayıf tarafından yakalayıp, tutku ve özlemlerini sömürme, ‘umut tacirliği' yoluyla insafsızca aldatma ve bilinçli biçimde ‘soyma' yöntemidir. İdeologları ve yandaşlarınca övüldüğü sürece yüceltilen bu sözde-sistemin, özgür bir akılla ve bilimsel yöntemlerle sorgulandığında ne denli düzmece, yanıltıcı ve istismarcı olduğu kolaylıkla ortaya çıkarılabilir. Astrologlar ‘bilimsel hakemlik’ten sürekli kaçarlar. Hâlbuki doğruluk ve gerçeklik iddiasındaki herhangi bir sav, kuram veya işlemin ne işe yaradığı ve sonuçlarının geçerli olup olmadığının gözlem ve deney aşamalarından başlanarak sorgulanması; hem bilimin ve bilim araştırmacısının görevi hem de her bilinçli insanın başta kendine, sonra da topluma karşı ‘sorumluluğunun gereği’dir. O nedenledir ki hiçbir bilim insanı, tek tek önerilerinin de bütün kuramının da, sunmuş olduğu biçimde onanmayıp sorgulanarak doğrulanmasından herhangi bir rahatsızlık duymaz. Bu her şeyden önce ‘dürüstlüğün’ gereğidir. Bilimsel tavır, doğal olarak doğrulanma kadar yanlışlanmaya da açık olmayı gerektirir. Kendilerinin uğraş ya da ‘uzmanlık’ (!) alanlarına giren hemen her konuda hüküm vermeye yetkili gören astrologlarsa, bırakınız denetlenip sorgulanmayı, hiçbir bilim kurumundan bilgi desteği almaya ve onlara danışmaya bile yanaşmayacak kadar sorumsuzdurlar. Bugüne kadar hiçbir astrologun, dünyanın hiçbir yerinde, üniversitelerin gökbilim bölümlerine danıştığı ya da fizik ve astrofizik de dâhil bilimsel gözlem ve araştırmalar yapan herhangi bir kurum veya kuruluşa başvurarak eksiklerini giderme ve doğru bilgilenme amacıyla birlikte çalışma çabasına girdiği görülmemiştir. Çünkü onlar her şeyin en doğrusunu ve ‘değişmeyen hakikat’i bildiklerine inanmış, inandırılmışlardır.

ABD'nin kimi ‘first lady’leri ile bazı önemli politikacı eşleri ve İngiliz kraliyet ailesinden bazı prenseslerin fala ve astrolojiye düşkünlüğünü duymuşsunuzdur. Ama öyle birisi var ki, onda görünürdeki astroloji merakı diğerlerinden farklı biçimde tam bir tutku ve saplantıya dönüşmüştü. En yakınındaki danışmanları ve sırdaşları arasında o günlerin çok ünlü astrologları olan bu kişi, insanları gerçekleşmesi mümkün olmayacak bir düş uğruna robotlaştırarak, dünyayı yönetecek üstün ırkı yaratma hayaliyle yanıp tutuşan faşist lider Adolf Hitler’di...

Hitler’in önemli kararlar öncesinde, yanından hemen hiç ayırmadığı İsviçreli astrolog ve grafolog Karl Ernst Krafft’a danıştığı; önemli kararlar öncesinde ‘yıldızların iyi etkileyeceği zamanlar’ı kolladığı bilinmekte idi. Gazeteci yazar Kari Henry von Wiegand, Adolf Hitler ile Münih’te iken tanışıp ilk mülakâtını yaptığı 1921 yılında dahi, onun yıldızlardan geleceğin görülebileceğine ve önemli olayların meydana gelmeden önce astrolojik tahmin yoluyla bilinebileceğine inandığından söz etmektedir.

Lawrence E. Jerome, şimdiden klasikleşmiş yapıtı Astrology Disproved (Astroloji Çürütüldü)’da Ellic Howe’dan şöyle aktarmaktadır: "Örneğin, ‘Astrologische Rundschau’ ve ‘Völkischer Beobachter’ adlı astroloji dergilerinin editörü olan astrolog Baron Rudolph von Sebottendorff, 1920 yılında Nazi partisini doğuran Münih politik gruplarıyla ilişki içindeydi.” Jerome ekliyor: “Baron’un ‘Völkischer Beobachter' adlı astroloji dergisi daha sonra Nazilerin resmî yayın organına dönüştü”.

Jerome’un Ellic Howe'dan bir alıntısını daha aktaralım: “Genç Hitler’in ilişkide bulunduğu bir diğer astrolog ve psikopat kişi Dr. Wilhelm Gutberlet’tir. Gutberlet ‘yıldızıI sarkaç’ ve daha birçok astrolojik tuhaflıklara inanan bir fanatikti. Hitler ve Gutberiet birlikte birçok ırkçı tartışma geliştirmiş; Gutberiet, Hitler’e, 'yakınlarda bulunan bir Yahudi'nin varlığını duyumsamanın gizemli yollarını öğretmişti” [‘Astroloji Çürütüldü’, E. Rennan Pekünlü çevirisi, s. 154].

Bu arada ‘Thule’ örgütüne kısa da olsa değinmek yararlı olacaktır. Örgüt, 1912 yılında Münih'te bir okült-astroloji grubu olarak yola çıktı. Başta, önderleri Rudolf von Sebottendorf olmak üzere tamamı teozofiye meraklı, Yahudi karşıtı ve ırkçıydılar. Üyeleri arasında Rudolf Hess, Herman Göring, Paul Joseph Goebbels, Alfred Rosenberg, Wilhelm Frick, Martin Borman ve daha pek çok asker ve sivil Nazi önderinin yer aldığı örgütün mensupları, çeşitli pagan ve gnostik saplantıları yanında, "zaman zaman dünyamızı ziyaret ederek insanları uyandırıp bilgi-ışık-güç veren, gelişmelerini sağlayan dünya-dışı zekâların varlığı”na inanıyorlardı. Bir bakıma Nazi düşüncesini yaratarak ilk yönetici kadrolarını yetiştiren örgütün asıl amacı, Hristiyanlık öncesindeki antik ve saf Alman kültürünü ortaya çıkarıp topluma egemen kılmaktı. Kurucusu von Sebottendorf her tür ezoterik öğretiye, bu arada Uzakdoğu mistisizmine de meraklı birisiydi. Hidiv Hüseyin Paşa’nın Bursa'daki çiftliğinde bir yıl kalmış: burada iken ‘Memphis’ Mason locasına üye olmuştur İki yıl kadar Türk Kızılayı'nın başında bulunduğu söylense de bu bilgiyi Kızılay Genel Merkezi’nden doğrulatma olanağı bulamadık.

Sözcük anlamı olarak ‘Thule’, safkan Almanların geldiği söylenen, İzlanda yakınlarındaki (‘Mu’ benzeri) batık bir kıtanın efsanevî adıdır. Ne gariptir ki Ortadoğuluların ve Uzakdoğuluların ‘Mu’ kıtası güney yarımkürede; Germenler, Vikingler ve Saksonlar'ınki kuzey yarımkürede; Atlantik’in iki yakasında bulunanlarınki ise (‘Atlantis’) Atlas Okyanusu’nun ortalarında bir yerlerdedir.

Wilhelm Wulff’un da belirttiği gibi; ekonomik ve politik sarsıntı dönemlerinde ümitsizliğe kapılan kitleler, içinde bulundukları yıkım, sefalet ve acılardan kurtuluş yolunu ararken her tür düşsel söyleme dört elle sarılmışlardır. Keza bu dönemlerde dinsel-inançsal-şoven saplantıların artış gösterdiği gözlemlenmektedir.

Kendisini her fırsatta ‘önceden belirlenmiş ve insanlığın geleceğini biçimlendirecek kişi"olarak tanıtan Hitler’in astrolojiye olan ilgisini ilk kez ciddi biçimde açıklayan yayın ‘Look’ dergisinin 10 Eylül 1940 tarihli sayısındaki ‘The Hitler Nobody Knows’ (Kimsenin Bilmediği Hitler) başlıklı makale olmuştur. Bu makalede “Hitler'in gizemciliğe ve özellikle de astrolojiye duyduğu ilgi” anlatılıyor; daha sonra da “sık sık farklı fal yöntemlerini uygulayan astrologların görüşlerine başvurduğu ve onlara yüklü miktarlarda ödeme yaptığı”ndan söz ediliyordu. Üstün kabul ettiği Germen ırkını yüceltmek ve Alman halkını, sürüklemekte olduğu macerada yüreklendirmek için her türlü gizemli aracı kullanan Hitler’in astrolojiye ‘tutku' derecesindeki aşırı ilgisini, masa başı sohbetlerine katılan tüm yakınları gibi özel sekreteri ve 12 yıl basın sözcülüğünü yapan Otto Dietrich de doğrulamıştır. Gerçekten de, o dönemin ünlü isimlerinden Ernst Krafft, Hitler’in; Wilhelm Theodor Wulff ise yıllarca Himmler’in özel astrologları gibi çalışmışlardır.

1923 ile 1936 yılları arasında Nazi Partisi’nin desteği ve işbirliği ile her yıl ‘Uluslararası Astrologlar Kongresi’ toplanmış; aralarında 100 kadar Nazi yanlısı akademisyenin de yer aldığı ‘Astrolojik Araştırmalar Akademik Topluluğu’, Parti’nin direktifi ile bu ‘kara sanat’ın Alman toplumunda yaygınlaşıp önem ve itibar kazanması için çalışmıştı. Amaç, astrolojiyi psikolojik savaş araçlarından birisi olarak kullanmak ve ideolojilerinin çarpıklığını gizleyerek aksine ona haklılık kazandırıcı bir paravan olarak kullanmaktı. Çünkü bugün olduğu gibi o zaman da, astroloji gibi büyüsel bir şarlatanlığa inanacak kitlelerin, diğer akıldışılıklara inandırılmasının hiç de zor olmayacağı iyi biliniyordu.

1933'te iktidarı ele geçiren Hitler, ülkenin önde gelen astrologları ile astroloji örgütlerini topladı. Nazi Partisi’ne biat edenleri desteklerken, çatlak ses çıkaranları sorguladı; pek çoğu böylesi bir ‘işbirliği’nin yararlarını görerek Parti'ye ve Hitler’e itaati kabul ettiler. Sorgulananlar arasında Krafft da vardı. O da Goebbels’in Propaganda Bakanlığı'nda uzman olarak önemli bir göreve atandı ve işbirliğine devam etti. 1939 yılında Hitler’e suikast düzenleneceğine ilişkin öngörüsü (ki bu ne ilk ne de son suikasttı, aksine ‘beklenen’ bir olaydı) ‘doğru’ çıkınca gözaltına alındı. Nazilerin o güne kadar ‘kullanmış’ oldukları astroloji hakkında 1941 yılından itibaren kuşkular duyulmaya başlandı; hatta ‘sakıncalı da olabileceği’ tartışıldı. Zamanla gözden düşünce, görevli Alman astrologlarından önemli bir kesiminin resmî faaliyetleri sonlandırıldı. Yalnız kalan Krafft, bir buçuk yıl sonra öldü.
Hitler her türden mistik ve okült uğraşa o kadar ilgi gösteriyordu ki, 1939’da Ernst Schafer’in önderliğinde, önemli SS subaylarının katılımıyla Tibet’e bir araştırma gezisi düzenlemiş ve dokümanter filmini hazırlatmıştır. Nazi Partisi’nin kurucularından Karl Haushofer’in de, Tibet’ten başka Hindistan ve Japonya’ya giderek, oralarda okült/mistik/hermetik/spiritüel, vb. araştırmalarda bulunduğu belgelenmiştir. Gamalı haç da, ışınımlarının yönü değiştirilmiş bir Tibet sembolüdür. Hitler’in Tibet mistisizmine yakınlığının bir başka kanıtı, savaşın sonunda Nazi karargâhının yıkıntıları arasında 12 Tibetli rahibin cesedine rastlanması olmuştur. Nazilerin ‘Odessa’ bilim örgütünde bazı Hintli ve Tibetli araştırmacı ve bilim adamlarının çalışmakta oldukları zaten biliniyordu.

Zamanla Nazi mistisizminin ya da okültizminin önemli ayaklarından birisi hâline getirilen astroloji bu işlevini resmen 1942 yılına kadar sürdürdü. Ama Alman toplumundaki olumsuz etkileri on yıllar boyunca sürüp gitti...

İkinci Dünya Savaşı öncesinde, bütün bunalım dönemlerinde olduğu gibi Almanya’da da astrolojiye inananların sayısı hayli fazla idi. Özünde ‘büyüsel’ ve ‘kaderci’ bir uğraş olan astroloji, Nazi gizemciliği için bulunmaz bir araçtı. O nedenle de inanmaya çoktan istekli duruma getirilmiş, tek yönlü propaganda ile kandırılmış Alman halkının duygu, umut ve özlemlerini yozlaştırmada kıyasıya kullanıldı.

Astrolojiden büyüselliği, falcılık ve kehanet özelliklerini, özellikle de umut tacirliğini çıkarıp atabilmeniz mümkün değildir. Çünkü akılcılaştırmaya çalıştığınız zaman işlevini yitirmiş olur ve ortada hurafeden başka bir şey kalmaz. Ona bir kez inanmış, yani üzerinizde gezegenlerin, yıldızların ve sanal burçların kişiliğinizi, davranışlarınızı ve geleceğinizi belirleyen etkileri olduğunu kabul etmişseniz, kendinizi zihinsel ve ruhsal bakımdan onların düzeyine çıkarmış ya da en azından ‘göksel bir varlığa’ dönüşmüş varsayarsınız. Bu başlangıçta sevimli görünen bir aldatmaca sanılabilir. Ama bu tür ‘bilmeksizin inanma’ olgusu, zamanla bütün düşünsel yapınızı gerçekdışılığa yönlendirecek kadar sakıncalıdır. Çünkü astrolojinin, insan zihnini ve onun işleyiş biçimini, ilkel dönemlerin o yeterince çözümleyici olmayan ve bilmeden inanmaya odaklı dönemlerine geri götürdüğü çok açıktır...

***

Himmler de esasında (en az Yahudiliğe karşı olduğu kadar) sıkı bir ‘Hristiyan karşıtı’ idi. Ona göre, Almanların kendilerini ‘yıldızlara ulaştıracak’ kadim ama unutulmuş kutsal-aryan dinleri vardı. Bu da doğal ve kaçınılmaz olarak pagan-şaman saplantılarla karışmış düşsel bir tasarım olmak zorundaydı.

Onun önderliğinde 'kış gündönümü törenleri’ düzenlendi, pagan ayinlerine benzer ritüelleri olan ‘SS Okulları’ açıldı. Arkeolog Otto Rahn’a, İsa’nın son akşam yemeğinde kullandığı ‘kutsal kâse’yi arattı; ama kâse bulunamadı. SS askerlerinin yüzüklerinde bile, başta kurukafa figürü olmak üzere pagan sembolleri kullanıldı. Ateşler eşliğinde, yarı çıplak kız ve erkeklerin katıldığı ‘Amazon Geceleri' düzenlendi; ‘üstün ırk’ı yaratma amacıyla, safkan Alman subaylarının, seçkin ailelerin kızlarıyla çiftleştirildiği ‘insan haraları’ kuruldu. Zaten Nazilerin haçı olan ‘swastika’ da bir pagan sembolü değil miydi?

Nazizm nasıl bütünüyle çarpık bir dünya görüşü ise, her tür ideolojik destekleriyle birlikte kullandıkları pagan-astrolojik semboller ve söylemleri de kaçınılmaz olarak akıl ve mantık dışıydılar. ‘Uçan daire’ tasarımlarına, basına yansıdığı kadarıyla pek çoğumuz tanık olmuşuzdur.

Bilindiği gibi astrolog yorumları hayli gülünç, sıradan ve temelsizdir. Örneğin gökbilimcilerin, fizikçi ve astrofizikçilerin ya da psikologların arasından astrolog veya astroloji tutkunu çıktığı görülmemiştir. Ama hiçbir temel bilim eğitimine sahip olmayan astrologlar, psikoloji eğitiminden de yoksun oldukları halde sözde-psikolojik analiz ve yorum yapabiliyor; astrofizikten hiç anlamadıkları halde, sadece kendilerinin hazırladığı o düzmece horoskopa ve orada yer verdikleri gezegenlerin ‘açısallıkları’na bakarak gökcisimlerinin üzerinizdeki ‘belirleyici’ ve ‘kalıcı’ etkileri (!) ile, o etkilerin gündelik ve ileriye dönük sonuçlarını güya açıklayabiliyorlar...

Burada, yeri gelmişken bir parantez açarak astrolojinin ve astrologların tipik özelliklerinden birkaçını sıralayalım:

- Kaderci ve teslimiyetçidir. Kişilerde yapay biçimde ‘gölge kişilik’ya da ‘gölge benlik’ oluşmasına neden olur.

- İtaatçi, bağlanıcı ve buyurgan bir yapısı olduğundan özgür düşünceye ve özgürce akıl yürütmeye karşıdır. O nedenle ‘astrolojik kabuller’i tartışamazsınız.

- Boş inançlara böylesi bir ‘takıntı’ gerçekte bağımlılık ve tutkunluk nedeni olduğundan, bu tür bilinçsel kuşatılmışlığa alışkanlık, zamanla kaçınılmaz biçimde ‘zihinsel tutsaklık’ nedeni olur.

- Boş inançlara dayalı ve hurafe kökenli olduğundan ‘bilim karşıtı’dır.

- Nedenselliği araştırmaz, analitik düşünemez; gerçekliğinin ‘sorgulanmasına’ ise hiç katlanamaz.

- Tutucu bir sistem örgüsü bulunduğundan, ona bağlandığınız ölçüde özgür düşünceden vazgeçerek ‘değişim karşıtı' olmanız kaçınılmazdır.

- İçsel tutarlılığınıza zarar veren bir ‘kitlesel hipnoz' aracıdır; ‘paylaşılmış psikotik bozukluk’ nedenidir.

- İleri derecedeki bütün astroloji tutkunları ‘paranoyak psikoz’a eğilimlidirler. Bu da her türden dissosiyatıf bozukluğa ortam hazırlar.

- Ayrıştırıcı ve yabancılaştırıcıdır. O nedenle, insan doğasına da tekâmül amacına da aykırıdır.

***

Astrologların bilimsel kaynakları ile kanıtlarını, ellerindeki bilgilere nereden ve ne gibi gözlem ve deneyler sonucu ulaşmış olduklarını sorguladığınızda size ‘henüz kanıtlanmadıkları için açıklanamayan bazı gerçekler olduğu’ndan dem vurarak, Rudolf Hess’in 1934 yılında ‘Nazi yemini’ndeki şu sözlerine benzer şeyler söyleyeceklerdir: “Adolf Hitler'i aklınız ile araştırmaya kalkmayın; hepiniz onu inancınızda ve kalplerinizin gücüyle bulacaksınız!”
Şaşmaz-yanılmaz öğretileriyle bütün sorunlara çözüm (!) bulabilen ‘en usta’ astrolojik önderler ile ‘astroloji guruları’ da zaten hep şöyle söylerler: “Astrolojinin gerçekleri henüz bilimsel olarak kanıtlanmamış olabilir. Ama gün gelip kanıtlanacaktır; çünkü bu ‘kadim bir bilgidir. Bunca insan yüzyıllardır yanılmış olamaz. Siz de inanın, gerçekliğini göreceksiniz!” Oysaki ortada ne kadim
bilgi vardır, ne de gözleme ve deneye dayanan elle tutulabilir bir sistematik kuram... Gerçekte olan şey sadece düş kırıklığına uğramış ve sığınacak yer arayan, inanmaya hazır kitlelerin istismarıdır. Yaşamı ve olayları oldukları gibi görebilmedeki zayıflıkları, bir türlü nedensel ve analitik düşünememeleri; boş inançlara kapılma ve her türden telkinden aşırı biçimde etkilenebilirlikleri, bunun sonucunda da kolaylıkla kandırılabilmeleri ortak özellikleridir. Nasılsa her dönemde içi boşalmış, ya da düş kırıklıkları ve umutsuzluklar nedeniyle anlamını çoktan yitirmiş olan yaşamlarına, biraz kutsal amaç, bir miktar kehanet ve öngörü, dozu zevkinize kalmış olmakla birlikte farklı oranlarda öfke, ihtiras, korku ve hatta nefret katarak anlam ve amaç kazandırabileceğini sanan çok kimse bulabilirsiniz.

Güven yitimiyle süregelen bu durum, zaman içinde çözümsüzlük sancıları, kişilik aşınımı ve taklitçilikle devam eder. Bu sayede bir yandan benlik yozlaşmasına uğrarken diğer yandan da gerçeklerden yapay biçimde uzaklaşarak sorumluluklarınızdan kurtulmuş veya sıyrılmış olursunuz... Bu arada varsın benlik bölünmelerine, kişilikte aşınma ve parçalanmalara uğranmış olunsun. Siz teselli bulduktan sonra bütün bunların artık ne önemi kalmış olabilir ki...

Tıpkı yaşamlarından hoşnutsuz olup önemli değişiklikleri arzu eden kişiler gibi, kitleler de özlemlerini karşılayıp uygulamaya koyacaklarına inandıkları ‘karizmatik' liderlerin peşinden gitmeye hazır duruma gelebiliyorlar. Söz konusu akımlar eğer bir de dinsellik veya mistisizmle, ya da şoven-ulusçulukla süslenmişse bu hiç de zor olmuyor. Oysaki topluma uyumsuzluk sendromu’ gerçekte böyle bir şeydir. Boş inanç sahiplerinin bir türlü toplumcu olamamalarının nedeni de budur. Çünkü onlar gerçekte aşırı derecede bencil, kendisini dönüştürerek toplumun hakça bir düzende ileriye götürülmesi çabalarına katılma gücü ve cesareti olmayan, egolarına tutsak ve başkaları için hiçbir zaman özveride bulunamayacak kimselerdir.

Eric Hoffer’in önemle değindiği bir husus, Nazizmin ideologları ve yandaşları kadar astroloji tutkunları bakımından da aynı ölçüde gerçektir: “İnsanlarda, kendi varlığını şekillendiren güçleri genellikle kendi dışında arama eğilimi vardır". Doğrudur, çünkü her ikisi de insanın kendisine ve kendi deneyimleri ile tekâmül edebileceğine inanıp güvenemez. Onlara göre insan kendi başına doğru yolu bulamaz; sürekli uyarılıp yönlendirilmeli, hatta üstün bir güç ve onun temsilcileri tarafından güdülüp yönetilmelidir. Yani her ikisi de bireyi yetersiz ve güvenilmez bulur; merkezî bir varoluş planına güvenip kutsal ya da yüce bir amaca inanarak o yolda itaatle çalışması erdem sayılır. Oysaki bu tür sözde-önderlerin izdeşleri, kendilerine güvenleri ile birlikte yaratıcılıklarını da ya yitirmiş ya da başından beri onun farkına varamamış, araştırıp sorgulamamış kimselerdir. Aslında böylesi önderleri veya inançsal-ideolojik üstatları ne kadar doğru, haklı ve ‘kusursuz’ görüp yücelterek gönüllü biçimde mutlak itaate yönelmişlerse, gerçekte kendilerine olan inançlarını o kadar yitirmişler demektir. Bir başka ortak yönleri de, aşırı ‘edilgenlikleri’ ve bu konuları ancak kendilerinden çok daha iyi bilen ‘başkaları’ tarafından biçimlendirilecek bir yaşamın daha doğru ve tutarlı olacağına dair umutlara, böylesi bir umutlanmanın neden olduğu teselliye veya avunma hissine sahip olmalarıdır.

Böylesi dönemlerde her ikisinin ikincil inanç kaynakları da türdeştir: Yeni umutları için inanç değiştirmeye dahi hazır kimseler...

Kaynaklar

Goodrick-Clarke, Nicholas.. The Occult Roots of Nazism: Secret Aryan Cults and Their Influence of Nazi Ideology', NYU Press, 1993.

Hoffer, Eric, 'Kesin İnançlılar', Çeviren: Erkti Günur, Plato Film Yayınları, İstanbul 2011.

Jerome, Lawrence E., Astroloji Çürütüldü', Çeviren: E. Rennan Pekünlü, İstanbul Kültür Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2009.

Luhrssen, David.. 'Hammer of the Gods: The Thule Society and The Birth of Nazizm', Potomac Books, 2012.

Moyhinan, Michael & Flowers, Stephen E., 'The Secret King: The Myth and Reality of Nazi Occultism', Feral House Books, 2007.Soley, A. Kerim, 'Nazileri Unutmayalım', DerKi, Spritüel Aktüel Yaşam Portalı, 2010.

Soley, A. Kerim, 'Astroloji Gerçeği' (henüz basılmamış çalışma), Ankara 2012.

Bu yazı Bilim ve Ütopya’nın Mart 2013 sayısında yayımlanmıştır. Buradaki kısaltılmış versiyonudur.

Tarih
Etiketler
astroloji
hitler
nazi
naziler
nazizm