Genetik, kültürel ve siyasal varyasyon

İnsan dediğimiz varlık, diğer canlı varlıklar gibi, her şeyden önce biyolojik bir varlıktır ve doğanın bir parçasıdır. İnsanın yapı taşları doğadan köken almaktadır ve er ya da geç tekrar doğaya karışacaktır. Kendini doğanın efendisi gibi görüyorsa, bu olsa olsa bir yanılgıdır. Her canlı türünün erişkin hale gelmesine kadar olan süreç, genetik yapısı içerisinde belirlidir. Bu genetik yapı milyonlarca yıllık uzun bir evrimsel süreçten geçerek bugünkü halini almıştır. Darwin’in belirttiği gibi, türler arasında ve tür içinde varyasyon söz konusudur.

Genetik olarak her bir bireyin biricik ve kendine özgü olduğu artık biliniyor. Genom (bir organizmadaki genetik maddenin tamamına verilen ad) projelerinin hızlı bir şekilde genetik yapıyı deşifre etmesi bunu açıkça ortaya koydu. Tüm bireyler % 99.9 oranında birbirine benzer. Fakat geri kalan %0.1 çok önemli bir farktır ve tüm bireyleri birbirinden farklı kılar. Bu farklılık sadece boy uzunluğu, göz rengi, saç rengi gibi dış görünümle ilgili özellikleri farklı kılmaz, aynı zamanda düşünme ve duygulanım biçimlerimizi de etkiler.

Genetik biliminin en önemli özelliği, kalıtım yoluyla özelliklerini yavrulara aktarımını incelemesi olarak bilinir. Karakterlerin aktarımı ile birlikte bilinmesi gereken bir diğer özellik, genetiğin, varyasyonları başka bir deyişle çeşitliliği araştırıyor olmasıdır. Eğer çeşitlilik olmasaydı, genetik diye bir bilim dalına da ihtiyaç olmayacaktı. Tek bir bireyin yapısını inceleyerek bütün yapıyı anlamış olacaktık.

İnsan vücudunda birçok işlev enzim, hormon ve diğer yapısal proteinler tarafından yerine getirilir. Tüm bu enzim hormon ve proteinlerin ne kadar üretileceği, yapılarında ne kadar küçük farklılıklar (genetik polimorfizmler) barındıracakları, genlerdeki bilgi tarafından belirlenir. Örneğin insanın kendinden memnun ve keyifli olmasını etkileyen serotonin hormonunu ele alacak olursak, bu hormonu şifreleyen gen, bütün insanlarda mevcuttur fakat yapısında farklılıklar içerir ve farklı düzeyde üretilir. Bunun sonucunda insanların kendilerinden memnun ve keyifli olma durumları genetik anlamda farklı derecelerde etkilenir. Şüphesiz ki insanların memnuniyet derecelerini sadece serotonin hormonunu şifreleyen gen ya da bu hormonun ne kadar üretildiğini etkilemez. Aynı zamanda bireyin nasıl bir sosyal ortamda bulunduğu, nasıl beslendiği gibi faktörler de etkiler. Kısacası, memnuniyet duygusu hem genetik faktörler tarafından, hem de çevresel faktörler tarafından etkilenir. Hem genetik hem de çevresel faktörlerin kontrolü altında bulunan özellikler, çok faktörlü (Multi faktöriyel) özelliklerdir. Davranışla ilgili birçok özellik, örneğin özverili davranış, şiddet eğilimi, alkol ve sigara bağımlılığı gibi özellikler, bu şekilde hem genetik hem de çevresel faktörler tarafından etkilenir. Dahası, bu davranışları etkileyen çevresel faktörler bir tane değil, çoğu zaman onlarcadır. Aynı çeşitlilik, genetik faktörler için de geçerlidir. Genetik yapılarımız davranışlarımızı ve duygularımızı doğrudan belirlemez; daha çok bu davranışlara ve duygulara katkı yaparlar. Bazı davranış biçimlerinin genetik yapı tarafından etkilenip etkilenmediği, genetik bilimciler tarafından araştırılmış ve bunların genetik özelliklerle ilişkili olduğu ortaya konmuştur. Örneğin özverili davranış, sigara bağımlılığı, alkol tüketimi, şiddet eğilimi genetik faktörler tarafından da etkilendiği ortaya konmuş davranışsal özelliklerdir. Klasik genetik, belirli bir özelliğin genetik faktörlere bağlı olup olmadığını anlamak için temel olarak o özelliğin ailelerde akışını gözlemler. Örneğin akciğer ya da meme kanseri için gözlem yapmak amacıyla bir ailede ilk kuşakta büyük anne, ikinci kuşakta anne ve daha sonra evlatlarda bu hastalığın görülüp görülmediğine bakılır. Hastalık her kuşakta en az bir bireyde görüldüyse, hastalığın genetik faktörlere bağlı olduğu düşünülür. Bu tür araştırmalar, sosyal davranışların genetik kökenlerinin araştırılması için de yapılmıştır ve davranışların tamamen genetik faktörlerden kaynaklanmamakla beraber genetik faktörlerden etkilendiğini ortaya koymuştur.

Peki, varyasyon nereden kaynaklanmaktadır? Varyasyonun temel kaynağı, hücre bölünmesi sırasında DNA’yı kopyalayan enzimin kopyalama işlemini mükemmel bir şekilde gerçekleştirmeyip, belirli bir oranda hata yapmasıdır. Bu hatanın sonucunda bir hücre bölündüğü zaman yeni oluşan hücrenin köken aldığı hücrenin DNA’sından çok az da olsa farklı bir DNA dizilimine sahip olur.

Prof. Dr. Cemal ÜN
Ege Üniversitesi Biyoloji Bölümü Moleküler Biyoloji Ana Bilim Dalı

Yazının tamamı Bilim ve Ütopya'nın ocak 2018 sayısında!

Biyoloji
Etiketler
genetik
cemal ün
biyoloji
ege üniversitesi
bilim ve ütopya