Felsefe

Canımızla öğrenmek

Doğruyu biliyor, güzeli, iyiyi, haklıyı, haksızı biliyor, ülkelerin tinini (sprit, Geist, esprit) ele geçirmeye çalışan güçler. Bir ülkenin tini, o ülkedeki bilim, sanat, düşünce etkinliklerinden, ürünlerinden oluşur.

Bilimin canı incedir

Yunus Emre’nin deyimiyle sarp zamandayız. “Bu halk öğüt işitmez ne sarp zaman olısar (olacak)” diyor. Sarp zaman hemen her alanda kabalığın, hoyratlığın egemen olduğu zamandır. İnsan can olduğunu unuttu. Sanat, bilim, düşünce, inanç için; can için olduğunu unuttu.

Materyalist bir dil felsefesine doğru

Felsefesel bir problem alanı olarak dil, tıpkı dilbilim çalışmalarında da olduğu gibi uzunca bir dönem kendi başına dilin ne olduğunun anlaşılması amacıyla değil, varlık, oluş, bilinç, anlam vb. “üst” sorunlar dahilinde ele alınmış ve münferit bir olgu olarak görülmemiştir. Fakat yirminci yüzyılın ikinci yarısından bu yana bu konuda bir takım değişiklikler yaşanmış ve dil, düşünce dünyasında kendi özerk alanına kavuşmuştur.

Estetik ve felsefe: Mükemmel bir çift mi?

Güzellik ve sanat alanı olan estetik ile felsefeyi, danışmanlık için bize başvuran, başarısız bir ilişkinin mutsuz partnerleri olarak düşünebiliriz. "Bana hiçbir şey veremezsin", diye şikayet eder estetik, "insanların sanatı ve güzelliği anlamasına yardım etmiyorsun, sanatçılara yaratıcı etkinliklerinde yardımcı olmuyorsun. Estetik deneyimleri her neyse bunlara hiçbir katkın yok. Keşke hayatımdan çıkıp gitsen!" "Aklı hiç dinlemiyorsun," diye homurdanır felsefe cevap olarak, "İlkelerin yok, öyle dağınıksın ki! Üzerine konuşulacak hiçbir evrensel doğrun yok!"