Deprem ve ruhsal etkileri

Yazan
Prof. Dr. Tamer AKER • Uzm. Dr. Alişan Burak YAŞAR 
Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi • Travma ve Afet Çalışmaları Uygulamalı Ruh Sağlığı Yüksek Lisans Programı Koordinatörü
Yazının Okunma Süresi
13 dakika

1999 yılında Türkiye çok büyük bir deprem yaşadı. Bu deprem pek çok kayba ve pek çok zorluğa neden oldu. O zamandan bu yana 20 yıl geçmiş. Büyük depremler aşağıda belirteceğimiz üzere büyük afetler olarak değerlendirilir ve afetler sıklıkla ruhsal travma nedenidir. Ruhsal travmadan sonra insanlar travma etkisinde kalabilir veya travma sonrasında büyüme yaşayabilir. 99 yılında yiyecek içecek, arama kurtarma gibi alanlarda olduğu gibi ruh sağlığı alanında da başta İsrail ve Amerika olmak üzere pek çok ruh sağlığı uzmanı eğitimler ve alanda müdahaleler için ülkemize gelmişti. O günlerde ruhsal travma çalışmaları ülkemizde çok sığ nitelikteydi ve özellikle saldırı-savaş ve işkenceler konusunda yoğunlaşmıştı. Ne yazık ki depreme bu açıdan çok hazırlıksız yakalanmıştık. Bugün ise Pakistan’dan Irak’a kadar yakın ve uzak coğrafyamıza ruhsal travma ve afetler konusunda eğitimler verecek bir düzeyde ve seviyedeyiz. Bu bir travma sonrası büyüme örneği olarak değerlendirilebilir. Maalesef depreme hazırlık düzeyimiz, gerekli diğer alanlarda bu kadar değil. Bu yazı da Travma ve Afet Ruh Sağlığı Araştırmaları Derneği’nin 2019 yılında yaptığı Marmara Depreminin 20. Yılı Anma toplantıları, çalıştayları ve sempozyumundaki bilimsel veriler doğrultusunda beklenen İstanbul depremi düşünülerek doğru psikolojik-psikiyatrik bilgileri aktarmak için hazırlanmıştır.

 

Ruhsal travma nedir            

Travmatik olaylar kişinin yaşamını veya yaşamsal bütünlüğünü tehdit eden olaylardır. Yine deprem, sel gibi doğal afetler, savaşlar, cinsel ya da fiziksel saldırıya uğrama, çocuklukta yaşanan cinsel taciz ve tecavüzler, işkence görme, zorla kaçırılma, trafik kazaları, yaşamı tehdit eden bir hastalığın tanısının konması, ölü bir vücudu ya da vücut parçasını görme, sevilen bir yakının kaybolması/ölümü gibi zorlayıcı ve kişinin başa çıkma yeteneğini aşan olaylar travmatik olaylara örnek verilebilir. Ruhsa travma sıklıkla şu dört şekilde ortaya çıkar: 

• Olay doğrudan kişinin başına gelir. 

 Kişi, bu tür olaylara tanık olur.

• Bu tür bir olayın sevdiği bir kişinin başına geldiğini öğrenir. 

• Kişi mesleği aracılığı ile olayı yaşantılar.   

Afet nedir?

Ruhsal travma konusunda kimler daha risk altındadır?

Ruhsal travmada bazı özellikler, kişileri bu olaylara karşı daha hassas hale getirebilir. Örneğin kadın olmak, bekâr, dul ya da boşanmış olmak, çocuk veya yaşlı olmak, yoksulluk, düşük eğitim düzeyi, kişinin çocukluk çağının zorlu ve travmatik geçmesi gibi özellikler herhangi bir travmada kişileri daha duyarlı hale getirebilir. Yine eğer çevresel faktör olarak değerlendirdiğimiz, sosyal kaynakların yetersizliği, göçmen/mülteci olmak, hatta gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkede bile kişinin etkilenme riskini arttırır. 

 

Deprem gibi ruhsal travmalardan -tetiklenmeler dâhil- sonra insanlar neler yaşar

Ruhsal travma yaşanan deprem ve benzeri olaylardan sonra şu başlıklardaki belirtiler orta çıkar:

1. Travmatik olayı yeniden yaşama belirtileri

2. Travmaya eşlik etmiş uyaranlardan kaçınma belirtileri

3. Duygudurum ve düşüncelerdeki olumsuz değişiklikler

4. Uyarılmışlık belirtileri

Şimdi biraz bunları açalım. Örneğin kişi uzun süren bir deprem yaşadı.   Hâlihazırda bir deprem olmasa bile zaman zaman yeniden deprem oluyormuş gibi hissedebilir. Yeniden deprem oluyormuş gibi davranışlar sergilerken bulabilir kendini. Yine herhangi bir hatırlatıcı görüntü gördüğünde yine deprem zamanı hissettiği bedensel belirtileri yaşayabilir. Örneğin deprem anında bir nefes darlığı ve yaygın karıncalaşma hissi yaşadıysa yine herhangi bir depremle ilgili sohbette bile bu nefes darlığı ve karıncalaşma hissini deneyimleyebilir. Bu belirtiler oldukça rahatsız edici olabilir. Belirtilerin psikolojik arka planını doğal olarak bilmeyen kişiler sıklıkla aklımı kaçırıyorum, kontrolümü kaybediyorum, bana bir şeyler oluyor gibi düşüncelerle panik olabilirler. Bunu başka insanlara anlatmaktan çekinebilirler. Bu yeniden yaşantılama belirtileri rüyalarda da yine deprem örneğinden verirsek sürekli depremle ilgili rüyalar görme şeklinde olabilir. Bu da yine kişide bana bir şeyler oluyor kaygılarına neden olabilir. Bunlar sık görülen yeniden yaşama belirtileridir. Bu belirtileri yaşamamak için kişiler depremle ilgili konuşmaktan çekinebilir. Yine travma konusu başka bir şeyse o şeyi hatırlatan insanlarla görüşmeyebilir. Hatta tüm insanlar ona bunu hatırlatıyorsa çoğu kişi ile ilişkiyi kesebilir. Hatırlatıcı mekânlara gitmez, ilgili toplantılar ve yerlerden uzak durmaya çalışabilir. Bütün bu yaşantılara da kaçınma belirtileri demekteyiz. Bunu kimi zaman farkında olarak, kimi zaman da fark etmeden yaparken bulabilir kendini. Travma sıklıkla düşünce ve duygularda da olumsuz değişikliklere neden olabilir. En basiti uykuları bozulan ve kaçınma davranışları nedeni ile sosyal çekilme yaşayan insanlar bir süre sonra yalnızlık hissedebilirler. Yine travma, daha sonra anlatacağımız biyolojik ve evrimsel arka planları nedeni ile sıklıkla haksız ve yersiz suçluluk ve değersizlik duygularına neden olabilir. Bu o kadar irrasyonel olabilir ki, örneğin 5 yaşında tacize uğrayan kişiler 50 yaşında mantıksız olduğunu bilmesine rağmen bu benim suçumdu gibi düşüncelere inanıyorken bulabilirler kendilerini. Bu tür belirtileri de travma sonrasındaki duygudurum ve düşüncelerdeki olumsuz değişlikler çatısında değerlendirebiliriz. Son olarak ruhsal travmadan örneğin bir örnek olarak bir deprem travmasından sonra sıklıkla kişi kendini en ufak sesle irkilen, sürekli diken üstünde, yersiz ve anlamsız öfke hisleri ile dolu ya da duygularını yaşayamaz halde bulabilir. En ufak çıtırtı veya herhangi bir ani ses onları yerlerinden zıplatabilir veya ani öfke tepkilerine neden olabilir. Bu tür belirtilere de uyarılmışlık belirtileri demekteyiz. Ruhsal travmaya neden olan bir yaşantıdan sonra bu belirtiler sıklıkla yaşanır ve normaldir.

 

Ruhsal travmanın evrimsel anlamları nelerdir

Şunu bilmek gerekir ki bu belirtiler doğamızda var. İnsan beyni binlerce yıllık evrimselleşme sürecinin başlarında bu özellikleri kazanmıştır. Yok olma tehlikesine veya ait olduğu gruptan kopma tehlikesindeki insan beyni kritik sahneleri işaretlemiştir. Tehlikeli olaylardan sonra son çare hayatta kalma alarmını açık bırakır. Beyinde badem büyüklüğünde görece ilkel bölüm olan amigdala dediğimiz alan gelişmiş modern mantıklı düşünen sistemlere kısa devre verdirebilir. Tehlikeli olayı unutma, sürekli tetikte kal, en ufak hatırlatanla onu hatırla, rüyalarında bile onu gör, hatta mümkünse uyuma diye sürekli emirler yağdırır. Aslında bu bizi geçmişte hayatta tutan kritik bir mekanizmadır. Fakat günümüzde bu belirtiler, modern yaşantımıza engel olabilir. Sevgi dolu ve sevecek bir aile kurmamızı veya bir şeyler üretmemize engel olabilir. Üstelik deprem gibi modern zamanda bizi ve çevremizi koruyacak önlemler almamızı sağlayacak “sağlıklı çözümler üretme” ve “durumu sağlıklı değerlendirme” yeteneğimizi sekteye uğratabilir. 

 

Ruhsal travmadan sonra etkiler ne kadar süre devam eder

Buna rağmen bu belirtilerin olay anında olması sağlıklı çözümler üreten ve modern beynimizdense kimi zaman daha faydalı olabilir. Bu yanımızı modern dünyada bile işe yararken bulabiliriz. Örneğin travma anında çok acı verici bir deneyim yaşıyorsak yine aynı mekanizmalarla kişi bu acıları hissedemez hale gelebilir. Kendini ve dünyayı sanki yukarıdan kamera ile izliyormuş gibi hissedebilir. Ya da ani bir hareket yapması gerekiyorsa, mantıklı yanı algılayıp çözüm üretecek zamanı bulamadan bu yanımız hızlıca doğru-yanlış hayati olabilecek biçimde hareket ettirebiliriz. Bu belirtiler ilk ay sıklıkla olmasına rağmen ilk aydan sonra belki de koruyucu etkisi azaldığı için gittikçe azalır. İlk ayki belirtilere hastalıktan ziyade akut stres tepkisi denmesinin sebebi budur. Olağandır ve muhtemelen azalarak bitecektir. Bunun normal ve olağan olduğunun bilinmesi bile, bazen yalnızca bu bilgi bile kişileri rahatlatacak hayatlarına dönmesini sağlayacak ve kaygılarını yatıştıracaktır. 

 

Bu belirtilerle baş etmek için neler yapılabilir 

Bu tür normal belirtiler sıklıkla yatışacağından başlarda ve belirtiler aşırı olmadığı sürece bir şey yapılması gerekmez. Bunların normal olduğunun bilinmesi ve bilinmiyorsa bunların anlatılması sıklıkla yeterlidir. Afetlerden sonra çok az kişi halen bu tür belirtileri yaşarken bulabilir kendini. Bu tür durumlarda kişinin hayat kalitesini, iş yapabilirliğini ve aile ilişkilerini bozduğunda psikoterapi bir seçenek olarak değerlendirilebilir. 

 

İleri düzey rahatsız insanlar kimlere başvurabilir

Bilişsel Davranışçı Terapi ve EMDR Terapisi bu tür travma yaşantılarından sonra belirtilerin yatışması için oldukça kritiktir. Bilişsel Davranışçı Terapi ile kişilerin travma ile ilişkili olarak gerçekçi olmayan düşünceleri incelenip bunların oluşturduğu rahatsız edici duygular tespit edilir. Ardından yukarıda kaçınma ve kaçma olarak ifade edilen psikolojik nedenlerle geri durulan kişi durum veya yerler incelenip bu yerlerle ilgili öğretici ve yeniden anlam yükleyici üzerine gitme egzersizleri uygulanır. EMDR Terapisinde ise iki yönlü uyarımların duyarsızlatıcı etkisinden yararlanarak rahatsız edici fotoğraflar işlenerek travmatik etkilerin duyarsızlaşması hedeflenir. Bu iki grubun arasındaki, yani belirtileri yoğun yaşayan veya hiç yaşamayan grup dışındaki hafif belirtili kişilere de sıklıkla eskiden yaptığı keyif aldığı şeylere dönmesi, mümkünse spor yapması, ailecek geçirdikleri doyurucu zamanları ayırmaları önerilir. Psikonet Yayınevince yayımlanan Travma Sonrası Stres Bozukluğu Belirtilerini Anlamak, Nobel Yayınevince yayımlanan Beden Kayıt Tutar ve Butik Yayınevince yayımlanan Kaplanı Uyandırmak kitapları bu tür belirtilerle ilgili faydalı okumalar olabilir. 

Özetle deprem ve benzeri afetlerden sonra korkma, uykularda bozulma, eskiden yapılan şeylerden geri kalma gibi belirtiler yaşanabilir ve sıklıkla bu normaldir. Eskiden yaşanan bir travmatik olaydan sonra da onu hatırlatan bir etkenle bu belirtiler yeniden alevlenebilir. Genellikle bu belirtiler ilk aydan sonra zamanla azalır. Kontrolünü kaybetme ve panik haline neden olsa bile bunların doğal süreçler olduğunu bilmek, kontrol duygusunda bize yarar sağlayacaktır. Bunlar bedenimizin hayatta kalmak için bizleri uyarmalarıdır. Yeterince ve hayat kalitesini bozmayacak düzeydeki kaygı ve korkular bizi kritik kararlar almamız için yönlendirebilir. Bunların düzeyi hayat kalitesini ve günlük işlerimizi bozmadığı sürece normal olduğunu bilmek hem yatışmamıza yardımcı olacaktır hem de dış dünyaya uyum sağlamamızda işimize yarayacaktır. 

 

Bu yazı Bilim ve Ütopya'nın Kasım 2019 sayısında yayımlanmıştır.

Psikoloji