Bilimden doğan kurgu ve kurguyu geliştiren bilim

İnsan beyninin sınırları ve yapay zekâ üzerine pek çok ütopik, distopik kitap yazıldı ve film çekildi. Bu filmlerden, kitaplardan, dizilerden bazıları bilimdeki güncel gelişmeleri kullanarak gelecekle ilgili doğru öngörülerde bulundular.

Bunlardan biri, 1977 yılında Craig Thomas’ın yazdığı Firefox adlı kitap ve aynı adla 1982 yılında sinemaya uyarlanan filmdir. Thomas’ın yazdığı kitap, Jacques Vidal’in “Makineleri sadece düşünerek kontrol edebilir miyiz?” sorusu ile yola çıktığı 1973 yılı tarihli makalesinden esinlenmiştir. Prof. Vidal bu makalenin en başında şu soruyu soruyordu: “Gözlemleyebildiğimiz bu elektriksel beyin sinyallerini, insan-beyin etkileşimindeki bilgi taşıyıcıları olarak veya protezler ve uzay gemileri gibi harici cihazları kontrol etmek amacıyla kullanabilir miyiz?”  Vidal’in makalesinde sorduğu soruya benzer olarak Thomas da yayımladığı kitapta Soğuk Savaş sırasında Sovyetler Birliği tarafından geliştirilen ve düşünce gücü ile kontrol edilebilen silah taşıyan Firefox adı verilen bir savaş uçağından bahsediyordu.

O yıllarda henüz “Yapılabilir mi?” seklinde sorulan soru, aradan 37 yıl geçtikten sonra 2014 yılında Münih Teknik Üniversitesi’nde düşünce gücü ile kontrol edilebilen uçakların mümkün olduğunu gösterdi. Bilimin açtığı, bilimkurgunun renklendirdiği bu yolu bugün bilim daha ileriye taşıyarak düşünce gücü ile kontrol edilen protezler, araçlar ve uçaklara kadar ilerletmiş bulunuyor.

Beyin-bilgisayar ara yüzleri insan bedeni ile etkileşime girebildiklerini gösterdikten sonra simdi gözlerini insan ruhuna çevirdiler ve sanat ile teknolojinin etkileşiminin nasıl olabileceğini göstermeye çalışıyorlar. Bu gelişmelerden en son nasibini alan ise 7. sanat dalı olan sinemadır.

Sinema mı beyini etkiliyor, beyin mi sinemayı?

Tüm zamanların en iyi yönetmenlerinden kabul edilen Alfred Hitchcock, tüm sanatın bir duygu olduğunu ve film yapımcısının görevinin, elindeki araçları izleyicinin duygusal deneyimini manipüle etmek için kullanmak olduğunu söylemişti.

Hitchcock’un, izleyiciyi denek olarak kullanma düşüncesi bilime de ilham vermiş olmalı ki filmlerin, izleyicinin beyin aktivitesi üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu inceleyen akademik çalışmalar 10 yıldan uzun bir süredir devam etmektedir. Nörosinematik (neurocinematics) diye adlandırılan bu alan, “İzleyiciler bir filmi izlerken oluşan nöral tepkilerinin ne kadarı sinema endüstrisinin/yönetmenlerin elindedir?” sorularının cevabını aramaktadır.

Sinem SERAP  • Yeditepe Üniversitesi Sistem Mühendisliği Bölümü Doktora Öğrencisi

Yazının tamamı Bilim ve Ütopya'nın ağustos 2018 sayısında!

Bilim