Altıncı Kitlesel Yok Oluş’u şu anda yaşıyor muyuz?

Yazan
Prof. Dr. Aykut Kence
Yazının Okunma Süresi
15 dakika

Evrimle uzaktan ilgilenen kişilerin çok merak ettiği bir konu vardır: Bundan 1000 yıl sonra acaba insanlar ne gibi evrimsel değişiklikler gösterecekler? Örneğin, insanların kafaları vücutlarına oranla daha büyük mü olacak? Ya da daha zeki mi olacaklar? Şu andaki bilgimizle, insanın evriminin vücudunda hangi değişikliklere yol açabileceğini kestirmek olanaklı değil. Ancak, evrimin çok güçlü bir kestirimi var. O da bugün yaşayan türlerin, dünyada bugüne değin var olmuş olan türlerin yüzde 1’i bile olmadığı bulgusundan çıkarılabilecek bir kestirim. Yani bir türün yeryüzünde varlığını sürdürmesi olasılığının yüzde 1’in bile altında olduğu gerçeğidir.

Yeryüzünde bugüne değin pek çok tür kaybı olmuştur. Bunların en önemlileri:

1) İlk kitlesel yok oluş: Yaklaşık 440 milyon yıl önce yaşanan iklim değişikliği, küresel soğuma nedeniyle oluşan kitlesel tür kayıplarıdır, iklimdeki değişiklikler, o dönemde denizlerdeki türlerin yüzde 85’inin kitlesel bir biçimde yok olmasına neden olmuştu. O dönemde yaşam esas olarak denizlerdeydi. Karada ise yaşam belirtisi pek yoktu.

2) İkinci kitlesel yok oluş: Yaklaşık 370 milyon yıl önce meydana geldi. Yaşamakta olan türlerin yüzde 82’sinin kitlesel olarak yok olduğu o dönemde yok oluşun nedenleri pek bilinmiyor.

3) Üçüncü kitlesel yok oluş: Yaklaşık 245 milyon yıl önce gerçekleşen yaşam çeşitliğindeki azalma, yaşamın tarihinde gelmiş geçmiş en büyük kitlesel yok oluştur. Tüm kıtaların birleşerek tek bir kıta oluşturması sonucunda ortaya çıkan iklim değişiklikleri, ekolojik koşulların birçok tür için kötüye gitmesi sonucu olarak dönemin yaşayan türlerin yüzde 96’sı ortadan kalkmıştır. Son zamanlarda, nedenler arasında, çok büyük bir göktaşının dünyaya çarpması da ciddi bir olasılık olarak düşünülüyor.

4) Dördüncü kitlesel yok oluş: Yaklaşık 210 milyon yıl önce gerçekleşmiş olan bu olayın nedenlerini belirlemek için elde çok kanıt yok. Ancak bu yok oluş, memeli ve dinozorların ortaya çıkışından kısa bir süre sonraya denk gelir. Bu sırada türlerin yüzde 76’sı yok olmuştur.

5) Beşinci kitlesel yok oluş: Yaklaşık 65 milyon yıl önce meydana gelen, dinozorların ortadan kalmasıyla ünlü bu son kitlesel yok oluş türlerin yüzde 76’sının kaybına neden olmuştur. Bu olay, sadece dinozorlar ile sınırlı değildir; denizlerdeki tüm ammonit türlerinin yok oluşu da bu olayın sonucundadır. Bu kitlesel yok oluşa, dünyaya düşen çok büyük bir gök taşı ya da gök taşlarının oluşturduğu muazzam bir toz bulutunun, yeryüzünde iklimsel değişikliklere neden olmasının, güneşi perdeleyerek bitkilerin fotosentez yoluyla güneş enerjisinin yaşama geçişinin büyük ölçüde engellemesinin neden olduğu yönünde bir fikir birliği vardır.

Nüfus artışının yaşam kaynaklarına etkisi
İnsan türünün neden olduğu son kitlesel tür kayıpları, bu kitlesel yok oluşlar arasında en ciddi olanıdır. Çoğu insan, politikacı ve yöneticinin bunun farkında olmaması da işin ciddiyetini artırmaktadır. İnsan toplumları, kaynakları hiç tükenmeyecekmişçesine büyümeyi sürdürmekte ve diğer canlı türlerinin yaşam alanlarına tecavüz etmektedir. Nüfus artışı sonucunda insanlar, sürekli olarak yeni kentler, fabrikalar, bu kentleri birbirine bağlayan yeni yollar yapmaktadırlar. Artan nüfusu doyurmak için yeni tarım alanlarına gereksinim duyulmakta, bu nedenle sulak alanlar yok edilmekte, yeni tarlalar açılmakta, buralarda yaşayan canlı türleri ya yok edilmekte ya da yaşam alanları daraltılmaktadır. Ya da canlı türlerindeki genetik çeşitlilik giderek ortadan kalkmaktadır. Bu da bu canlı türlerinin evrimsel potansiyellerini yitirmelerine, ilerideki çevre değişikliklerine uyum sağlayamayarak yok olmaları anlamına gelmektedir.
İlerleyen bilim ve özellikle teknoloji sonucu olarak, nüfus artışı ile birlikte, insanların ortalama gönenci de artmıştır. Örneğin, tarih öncesi avcılığa dayanan insan toplumlarında, birey başına ortalama enerji tüketimi 2600 kilo kalori iken, bu rakam günümüzde 35 bin üzerinde yapılan talep de artmaktadır.
Yaşamın tarihi boyunca, yeryüzünde hiçbir canlı türü, yaşam alanını bu denli genişleterek diğer canlı türlerine zarar vermemiştir, insanların çoğunun bunun farkında olmaması sonucu bu eğilim devam edecek gibi görünüyor. Peki, altıncı kitlesel yok oluş diyebileceğimiz oranda bir canlı türü kaybı günümüzde yaşanıyor mu? Kanıtlar, tür kayıplarının, insanın çevresine verdiği zararlar nedeniyle giderek artmakta olduğunu, insanın bu davranışı devam ederse, birkaç yüz yıl içinde, belki de tür çeşitliliğinde tarihte kaydedilen en büyük kitlesel yok oluşun yaşanacağını gösteriyor.
Örneğin, bizim de içinde bulunduğumuz memeliler grubunu ele alırsak, bazı durumlarda 10 milyon yıl varlığını sürdüren türler görülse de, bir türün ortalama ömrü 1 milyon yıldır. Günümüzde yaklaşık 5 bin civarında memeli türünün yaşadığı tahmin edilmektedir. Buna göre, memelilerin ömür uzunluğu düşünüldüğünde, kabaca ortalama 200 yılda bir memeli türünün yok olması beklenir. Geçen 400 yıl içinde 89 memeli türünün yok olduğunu, bu hızın da kestirilen hıza göre 45 kat daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz.

Tür çeşitliliği neden azalıyor?
Türlerin kaybına neden olan en önemli etmen ise yaşam alanlarının tahribidir. Kuzey Amerika’da yaşayan içsu balıklarının yüzde 29’u bu nedenle yok olmuştur ya da varlıkları tehlike altında gösterilmektedir. 20 ülke ile sınırlandırılan araştırmalara göre balık türlerinin yüzde 17'sinin soyu tehlike altındadır. Sadece Akdeniz bölgesinde bulunan endemik türlerin yüzde 56’sının soyu tehlike altında bulunmaktadır. IUCN raporlarına göre Avrupa kıtasında bilinen 250 içsu balık türünün 77’sinin soyu tehlike altında olarak belirlenmiştir. (lUCN-International Union for Conservation of Nature, http://www.iucn.org/). Balık türü çeşitliğindeki bu azalmanın da büyük ölçüde yaşam alanlarının tahribine bağlı olduğu düşünülmektedir. Uluslararası Kuş Koruma Konseyi, dünyadaki kuş türlerinin yüzde 10’unun tehlike altında olduğunu düşünmektedir.
Tropiklerdeki yağmur ormanlarının yok edilmesiyle, her yıl yaklaşık 27 bin türün bir daha geri gelmemek üzere yok olduğu kestiriliyor. Tropiklerde böyle yüksek tür kayıplarının nedeni de buralarda yaşamakta olan türlerin genellikle çok özelleşmiş olmalarına ve dağılımlarının çok sınırlı olmasına bağlanabilir. Wilson 1992 yılında yağmur ormanlarının, yaklaşık olarak Kuzey Amerika’da ABD'nin yüz ölçümüne eşit olduğunu, her yıl Florida eyaleti büyüklüğünde bir yağmur ormanının yok edildiğini söylemiştir. Birçok yazar da, dünyanın tür çeşitliliğinin yüzde 5 ile yüzde 10’unu barındıran tropikal yağmur ormanlarının yüzde 10’dan yüzde 25'ine kadarının, gelecek 30 yıl içinde yok olacağını hesaplamışlardır.
Yabancı türlerin, gerek kaza ile gerekse bilinçli olarak yeni ortamlara insan eliyle salınması da tür kayıplarının önemli nedenlerinden biridir. Yeni ortamlara gelen ve bu yaşam alanlarında doğal olarak bulunmayan türler, yerli türleri avlayarak ya da onlarla kaynaklar için çekişerek, hastalık getirerek ya da melezleme yoluyla yok etmektedirler. İnsanlar, binlerce türü bu şekilde yerkürenin farklı bölgelerine taşımaktadırlar. Küreselleşme ve ticaretin giderek özgür olması da denetimsiz olarak yabancı türlerin, dünyadaki yayılımının artması ve tür çeşitliliğinin giderek azalması anlamına gelmektedir.
İnsanların, kendi gereksinimleri için, türleri aşırı avlanmaları ya da kullanmaları, diğer bir deyişle hasat etmeleri de onların yok oluşuna neden olabilmektedir. Örneğin hamsilerin, balinaların ya da fokların karşılaştığı tehditlerden biri de budur.
Bu durumda özetlersek, yaşam alanlarının tahribi, aşırı avlanma ya da kullanma ve yabancı türlerin yaşam alanlarını işgal etmesi, tür çeşitliliğinin azalmasının en önemli nedenleri arasındadır. Bir de son olarak, en önemli etkenler arasına girmekte ya da girmiş bulunan küresel ısınmadan söz edebiliriz.

Küresel ısınmanın biyolojik sonuçları
İnsan etkinlikleri sonucunda atmosferdeki CO2 ve diğer sera gazlarının artışından kaynaklanan küresel ortalama sıcaklıkta artış, yağış rejimlerinde ortaya çıkan değişiklikler, afetlerin sıklıklarında ve şiddetinde meydana gelen değişikliklerin ciddi biyolojik etkileri vardır. Bu biyolojik etkiler, canlı türlerinin fizyolojileri, yaşam döngüleri, dağılımları ve evrimlerini büyük ölçüde değiştirmektedir. Bu da türler arasındaki etkileşimleri, diğer bir deyişle kaynaklar için çekişme, av-avcı, asalak bulaşmaları ve ortaklık ilişkilerini değiştirmekte, bu da türlerin dağılımlarında yeni değişimlere yol açmaktadır. Bu, değişikliklere uyum sağlayamayan, kendisini bu çevresel değişikliklere göre uyarlayamayan pek çok türün sonu olmaktadır. Sonuçta, canlı birliklerinin giderek yerli türler açısından yoksullaşması ve zararlı diyebileceğimiz fırsatçı ve işgalci türlerin artmasıyla tür çeşitliği, genetik çeşitlilik giderek yok olma yoluna girmektedir.
Küresel ısınmadan en kârlı çıkan türler, daha önce belirttiğimiz gibi yaygın, işgalci ve fırsatçı türlerdir. Karasinek, Akdeniz meyve sineği, Kolorado patates böceği, sivrisinek, fare, sıçan, mantar, bakteri ve virüsler verebileceğimiz çok sayıda örnekten sadece birkaçıdır.
Küresel ısınmanın neden olduğu iklim değişikliği, bölgeden bölgeye farklılık gösterebilir. Bununla birlikte yüksek dağlardaki kar örtüsü, buzullar, kutuplardaki buz dağları hızla küçülmektedir, bazı tropik bölgelerde kuraklık belirtileri görülmektedir. Bu değişiklikler, geçmişte görülen iklim değişikliklerine oranla büyük bir hızla gerçekleşmektedir. Bazı türler kendilerini bu değişimlere göre uyarlayarak varlıklarını sürdürebilirler. Çok sayıda türün ise dağılımlarını kuzeye kaydırdıkları görülmektedir. Dağılım kaydırma, dağların doruklarında yaşayan pek çok tür ve yaşam alanları yok edilmiş, kuzeye doğru başarılı bir dağılım için yaşam alanı koridorları kalmamış diğer türler için olanaksız görünmektedir. Birçok ısınma parametresine göre yapılan bilgisayar benzetimleri de gelecek 50 yıl içinde türlerin yüzde 18 ile yüzde 35'inin, dönüşü olmayacak biçimde yok olma noktasına geleceklerini göstermektedir.
Bir kısım ekolog ise geçmişte bu tür yok oluşların sık sık yaşandığını söyleyerek, bu görüntüden rahatsız olmadıklarını, insanların da kaygılanmasına bir gerek olmadığını belirtmektedirler. Daha önce sözünü ettiğim gibi yeryüzünün ve yaşamın geçmişinde hiçbir zaman bir canlı türü, tür çeşitliliğinde bu hızda ve kapsamda bir yok oluşa neden olmamıştır. Bu, insanın doymayan hırsından ve nüfusunun sürekli artmasından kaynaklanmaktadır. Bu yok oluşlar yaşamın çeşitliliğinde zincirleme diğer yok oluşları da getirebilir ve bunun sonucu olarak birçok ekosistem çökebilir. İnsanın kendi yaşamı için de gerekli olan ekosistemlerin kaybolduktan sonra bunların yerini alacak yeni ekosistemlerin gelişmesi için milyonlarca yıl gerekebilir.
Bilim, doğayı anlamak için vardır. Teknoloji ise doğayı dizginlemek, ona egemen olmak içindir. İnsanlar, teknolojinin gelişmesi ile doğaya egemen olmuşlar, suda, havada ve karada yaşam alanlarını genişletmişlerdir. İnsan, nüfus artışını engelleyemez ise başarı çok kısa süreli olabilir. Evrimsel başarı, bir canlının yeryüzünde varlığını sürdürmesi ile ölçülebilir. Bu nedenle, yeryüzünde 100-150 bin yıldır var olmuş olan Homo sapiens, yeryüzünde varlığını sürdürmeyi gerçekten istiyorsa, yüzde 1’in içinde kalmasını bilmelidir. Bunun için de insan doğayı, egemen olunması gereken bir düşman gibi değil de, anlaşılması gereken bir dost olarak görmeli ve doğayla uzun süren bir dostluk, bir harmoni kurabilmelidir. Bu da ancak bilim yoluyla doğayı anlamakla mümkün olabilir. İnsan, canlıların evrimini anlamak ve bilinçli tasarım gibi doğayı anlamamıza hiçbir katkısı olmayan düşüncelerle vakit kaybetmemek zorundadır.

Kaynakça
1) Elredge, N. (2001) Sixth Extinction, www.actionbioscience.org/newfrontiers/eiredge2.html
2) Futuyma, D. J.( 2005). Evolution. Sinauer Associates, Sunderland, Massachusets, USA.
3) Hughes, L. (2000) Biological consequences of global warming: is the signal already. Tends in Ecology and Evolution, 15:56-61
4) Lawton, J. H. and May, R. M. (1995). Extinction Rates, Oxford University Press.
5) Wilson, E. O. (1999) The diversity of life, W.W. Norton, New York.

Bu yazı Bilim ve Ütopya’nın Kasım 2007 sayısında yayımlanmıştır.

Bilim