Din-bilim çatışması bağlamında evrim ve müfredattaki yeri

 

Epistemolojik açıdan baktığımızda din ve bilimin bilgi edinmede farklı yöntemler kullandığını ve “nereden gelip nereye gidiyoruz” temalı büyük sorularda farklı sonuçlara vardığını görüyoruz. Araştırmalar bilimin bu tür nihai sorulara cevap verebilme potansiyelinin vurgulanmasının insanların gözünde otomatik olarak dinin değerini azalttığını gösteriyor (Preston & Epley, 2009). Evrim teorisinin genel olarak hayatın kökeniyle, özel olarak da insanın kökeniyle ilgili söylediklerinin dinsel hikâyelerin geleneksel yorumlarıyla çatışma içinde olduğu açık. Bunla ilgili araştırmalar da evrimi kabul etmeyle dindarlık arasında ters yönlü bir ilişki olduğunu gösteriyor (Miller ve ark., 2006; Annaç & Bahçekapılı, 2012).

Diğer taraftan din ve bilim ahlak alanında da çatışma içinde olabiliyor. İnsanın doğal seçilim ve benzeri bilinçsiz süreçler sonucunda ortaya çıkmış olması ve ahlak duygusunun da bu süreçler tarafından şekillenmiş olması, ahlakın geleneksel dinlerdeki temellerini geçersiz hale getiriyor. Araştırmalar dini hatırlatmanın ahlaki duyarlılığı artırmasına paralel bir şekilde bilimi hatırlatmanın da ahlaki duyarlılığı artırdığını gösteriyor (Ma-Kellams & Blaskovich, 2013; Yilmaz & Bahçekapili, 2015). Yani bilim ahlaki yol göstericilik bakımından da dinin bir anlamda rakibi konumuna gelmiş durumda.

Bunların yanında insanları daha çok veya daha az dindar yapan zihinsel unsurların otomatik olarak onları bilimsel düşünceye daha az veya daha çok eğilimli hale getirdiğini gösteren bulgular var. Mesela dindarlıkla zekâ düzeyi arasında daha önce defalarca gösterilmiş bir negatif ilişki var: Daha zeki insanlar genellikle daha az dindar oluyorlar (Zuckerman, Silberman, & Hall, 2013). Zekânın analitik düşünme eğilimiyle yakından ilişkili olduğunu, bilimsel düşüncenin de öncelikli olarak analitik düşünce gerektirdiğini, dinin ise sezgisel düşünceyle ilişkili olduğunu göz önüne alacak olursak bilime yatkınlık artarken neden aynı zamanda dindarlığın azaldığı açıklanabilir hale gelmiş olur. Nitekim analitik düşüncenin aktive edilmesinin dinsel inançta azalmaya yol açtığı, sezgisel düşüncenin aktive edilmesinin ise dinsel inançta artışa yol açtığı deneysel olarak gösterilmiş durumda (Gervais & Norenzayan, 2012; Shenhav ve ark., 2012). Özel olarak evrim teorisini ele aldığımızda da analitik düşünme eğilimiyle evrimi kabul etme arasında pozitif bir ilişki olduğunu görüyoruz (Gervais, 2015). Sezgisel ve dinsel düşünmeye herkeste doğal olarak bir miktar eğilim olduğunu kabul edersek analitik düşünenlerin bu doğal eğilimleri bastırıp bilimin bazen sezgilere aykırı olabilen açıklamalarını kabul etmede daha başarılı olan insanlar olduklarını söyleyebiliriz.

Hasan G. Bahçekapılı

Bu yazının tamamını Bilim ve Ütopya'nın ağustos sayısında okuyabilirsiniz...

Evrim
Etiketler
din
bilim
evrim
hasan bahçekapılı
bilim ve ütopya