Deprem yanılsaması ve gerçeği  

Yazan
Emrah MARAŞO
Bilim ve Ütopya Genel Yayın Yönetmeni
Yazının Okunma Süresi
2 dakika

Yağmur, kar, fırtına, yıldırım… Hepsi birer doğa olayı. Bunlar bizim irademizden bağımsız olarak ortaya çıkıyor. Yağmurda ıslanmamak için şemsiye kullanıyoruz. Karda düşüp bir yerimizi kırmamak için bot giyiyoruz. Denizlerde fırtınaya yakalanmamak için hava durumunu tahmin ediyor ve ulaşımımızı ona göre düzenliyoruz. Yıldırım çarpmaması için paratonerler kuruyoruz. Yani doğanın insan üzerindeki irili ufaklı yıkıcı etkisini yok etmek ya da en aza indirmek için tedbirler alıyoruz. Oysa dünyamızın hareketinin yarattığı sarsıntılara karşı yağmura gösterdiğimiz özen kadar özen göstermiyoruz. Bu vurdumduymazlığın kuşkusuz bireysel bir yanı var. Yani vatandaş olmayı, aydınlanmış insan olmayı bilince çıkaramamayla ilgili yanları var. Ancak biz tek tek insanlar olarak, mutlak bir özgürlük altında başıboş yaşamıyoruz. Hayvanlar da başıboş değiller. Sürü halinde yaşayanların bir toplulukları var. Doğaya uyum gösterip hayatta kalıyorlar. Peki, burnumuzdan kıl aldırmayan biz homo sapiens sapiensler neden depremin bağıra bağıra geldiği koşullarda sanki bir başına, çaresizce doğada kalmışçasına bu yıkımı beklemeye geçiyoruz. Utanmasak ilkel insanlar gibi deprem olmasın diye yere yatıp yalvararak ayinler düzenleyeceğiz. Ağır mı oldu? Kusura bakmayın ama deprem bizi sarsmadan, yüz binlerce insan ölmeden sarsılmamız ve kendimize gelmemiz gerekiyor. Biz insanlar en ileri ve karmaşık örgütlenmeye sahibiz. Devlet adını verdiğimiz devasa ve görkemli makine bizi uygarlaştırdı, rahata kavuşturdu, zorun ve baskının tarihsel olarak sönümleneceği bir sürecin önünü açtı. Ancak bizler deprem gündeme gelince sanki hiçbir örgütlenmemiz yokmuş gibi hareket ediyoruz. Korku ve dehşet içinde fay hatlarının ne zaman kırılacağını tartışıyoruz. “Depremde ölüyoruz çünkü fay hattı kırılıyor” demek “yağmurda ıslandım çünkü yağmur yağdı” demek kadar garip bir şey. Neden? Depremin uygarlığımız üzerindeki yıkıcılığının sebebi depremin kendisi değil de ondan. Depremin yıkıcılığı uygarlığımızı inşa ettiğimiz ekonominin, kentlerin ve tasarımın çürüklüğünün sonucu. Bu tabloda ortaçağ düşüncesinin merkezindeki Tanrı anlayışının başka bir içerikle hortladığını görüyoruz. Kuralsız serbest piyasanın genişlemesiyle, ekonominin belli merkezlere yığılmasıyla, bu yığılmaya bağlı olarak nüfusun aşırı şişmesiyle ve böylece kentlerin içinden çıkılamaz bir biçime dönüşüp yıkımın kaçınılmaz hale gelmesiyle hortladığını görüyoruz. Bu tanrılar her gün, her saat ve her dakika yeniden doğuyor ve kendini çoğaltıyor. Mafyalaşan kapitalizmin tahtlarında onlar oturuyor.
Deprem konuşulurken onun yerel bir olay olduğu anlayışı yaygın. Oysa deprem sadece bir kenti ya da deprem riski altında olan bölgeleri değil Türkiye’nin tümünü ilgilendiren ulusal bir sorun. Çünkü Türkiye’nin insan birikiminin önemli bir bölümü deprem bölgelerinde yaşıyor. Türk ekonomisinin can damarları deprem bölgelerinin üstünde kurulmuş durumda. Eğer kapsamlı bir afet planı dâhilinde tedbir almazsak, bu, tüm Türkiye’nin büyük bir krizle sarsılması demek. Aynı zamanda büyük bir afet ânı ve sonrasında kırılgan, kriz içindeki ekonomiden yararlanacak emperyalist unsurların ülkeye çeşitli araçlarla müdahale etme fırsatı yakalaması demek. Bu nedenle deprem sorunu aynı zamanda bir milli güvenlik sorunudur ve bu bakışla ele alındığında altından kalkılabilir.
Kasım sayımıza şu alanlardaki akademisyenler katkı sundu: Şehir ve bölge planlama, jeoloji mühendisliği, jeofizik mühendisliği, psikiyatri, iletişim. Yazarlarımız alanında uzman olan yetkin isimler. Hepsine tek tek teşekkür ediyoruz. Kentleşme yazılarının dergimizde yer almasını ve koordinasyonunu Bilim ve Ütopya Kooperatifi Başkanı Prof. Dr. H. Çağatay Keskinok hocamız sağladı. Kendisine ayrıca teşekkür ediyoruz. Yazılar konunun birçok yönüne odaklanıyor, sorunlara parmak basıyor ama bununla yetinmiyor. Aynı zamanda çözüm önerileri de getiriyor. O nedenle kapağımıza “Bu sayı depreme karşı bilim kılavuzudur” yazdık. Çünkü bilimle, planla, kamuculukla ve halkçılıkla çözeceğimiz sorunların eşiğindeyiz. Eğer bunları göz ardı edersek sadece fayları konuşmaya devam eder ve yıkım tehlikesinin sorumlusu olan iktisadi anlayışı, kentleşme modelini bir kenara atarız. İşimiz de mucizelere kalır.
Bilim ve Ütopya olarak halkımıza ve ülkemize olan sorumluluğumuzu yerine getirmeye devam edeceğiz.

Çiviyazısı
Etiketler
deprem