...Avcı-toplayıcı ve göçebe atalarımız için, eğer tehlikeli bir durum yoksa hava karardıktan bir süre sonra uyumak, son derece olağan bir davranıştır. Çünkü melatonin salgıları karanlıkta artmakta, gözler ağırlaşmakta ve uyku isteği ortaya çıkmaktadır. Sirkadyen ritim kapsamında değerlendirildiğinde bu uyku hali, gün aydınlanmaya başladığında sona ermektedir. Ancak sıra dışı bir ses, bir yırtıcının yaklaşmakta olduğunu haber verebilir. Böyle durumlarda uyku hali aniden bozulur ve kişide adrenalin salgıları artar. Tehlike geçip gittikten belli bir süre sonra kişi veya grup tekrar uyuyabilir.
Bugünkü uyuma davranışlarımızı geçmişle kıyasladığımızda bariz farklar olduğunu görebiliriz. Avcı-toplayıcı atalarımız birlikte veya aynı odalarda uyurlardı. Uyku sırasında bir veya birkaç insanın birbirine temas etmesi oldukça sıradan bir durumdu. Günümüzdeki duruma baktığımızda bazı ebeveynlerin bebek ve küçük çocuklarıyla en azından belli dönemlerde birlikte uyuduklarını biliyoruz. Aynı şey eşler/çiftler için de geçerlidir. Ancak eşi/partneri ya da bebeği olmayan kişiler, genellikle kendisine ait bir odada ve tek başına uyumaktadır. Bu, aslında oldukça sıra dışı ve insanlığın geçmişte alışık olmadığı bir durumdur. İnsanlar, doğada yaşadığı dönemlerde pek çok sıkıntıyı ve tehlikeyi aile veya grup üyeleriyle birlikte atlatmıştır. Deneyimli aile üyeleri, ailenin genç bireylerini eğitmiş ve onu hayata hazırlamıştır. Bu da kültür ile mümkün olmuştur. Üretilen taş aletler de bir kültürel üründür. İnsan, doğanın kendisinin önüne koyduklarına karşı bir şeyler üretmiştir. Bu üretimlerin tamamı kültür olarak tanımlanabilir. Kültürün, ilişkili pek çok sosyoloji metninde de rastlanabileceği üzere 200’den fazla tanımı yapılmıştır.
..."
Eylül sayımızda!