Astronominin kehribarları

Meteorlar, meteoritler veya mikrometeorlar; adını siz koyun, hepsi genel kanıya göre birer felaket gibi hayal edilir. Zaman zaman 65 milyon yıl önce K/T yok oluşuna sebebiyet veren dev asteroid gibi gerçekten felaket sebebi olabilir. Fakat “felaket” de görecelidir. Zira o meteor çarpmasaydı, Purgatorius gibi küçük memeliler saklandığı deliklerden çıkamayacak, dolayısıyla primatların bu denli türleşmesi de gerçekleşemeyecekti. Carl Sagan’ın da dediği gibi; “Neslin tükenmesi bir kuraldır. Asıl istisna olan hayatta kalmaktır.

Dünya atmosferine hemen hemen her gün birçok obje girer. Fakat yüzeye ulaşamadan yüksek sıcaklık ve yüksek hız yüzünden buharlaşırlar. Meteorlar genelde boyutlarına göre 75-120 km. yükseklikte iken gözle görünür hale gelirler. Çoğu da 50-95 km. yükseklikte yeryüzüne ulaşamadan buharlaşır. Bu düşüş sırasında renklerine bakarak, yaydıkları dalga boyunu ilişkilendirebiliriz. Böylelikle, içerdikleri mineralleri ve elementleri anlayabiliriz. Örneğin turuncu ise sodyum (Na), sarı ise demir (Fe), mavi-yeşil ise magnezyum (Mg), mor ise kalsiyum (Ca) ve kırmızı ise nitrojen/oksijen içeriyor olabilir.

Bu objeler, görsel şölenin yanında, aynı zamanda birçok konuda bilgi sahibi olmamızı da sağlıyorlar. Örneğin meşhur Shoemaker-Levy 9 olayını duymuşsunuzdur. Shoemaker-Levy 9 isimli kuyrukluyıldız, 1992'de Jüpiter'in Roche limitini geçtiği için yörüngesinde parçalanır, 1994'te de çarparlar. Roche limitini geçmek, astronomide, kabaca objenin parçalanması demektir. Çarpma hızları saniyede yaklaşık 60 km. hıza ulaşabilir. Bu olay, Güneş Sistemi'nde Dünya dışı çarpışmaların ilk doğrudan gözlemidir. Çarpışma sonrası kalan izler, aylarca gözlemlenebildi. Tabii unutmayın, Jüpiter bir gaz devi olduğu için, katı bir yüzeyi yoktur.

Peki, neden kehribar? Çünkü ağaç özü içerisinde kalmış milyon yıllık sivrisinek misali, içlerinde milyonlarca bilgi saklıyorlar. İster Oort Bulutu, ister Jüpiter-Mars arası asteroid kuşağı, ister trans-Neptunian objeler olsun, geldikleri yerlerden bilgiler getirirler. Bu dili okuyabilmek de insanlığın en büyük yeteneklerinden biridir. Kehribarlar, gezegenimize düştükten sonra onları inceleyerek geldikleri yerleri biraz olsun anlayabiliyoruz. Hatta bildiğiniz gibi Dünya’daki yaşamın yapı taşları Panspermia teorisine göre Dünya dışından taşınmış dahi olabilir. Fakat o zaman asıl soru, “Bu yapı taşlar nerede ve nasıl oluştu?” olacaktır.

Pedram TÜRKOĞLU
Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi

Yazının tamamı Bilim ve Ütopya'nın şubat 2018 sayısında!

Astronomi