Yapay zekâ, robotik ve hukuk

‘’Soğuk ve korkunç bir makine tarafından suçlu bulunan, mahkûm edilen bu bahtsız insanları görmek içimdeki tüm ilkel isyan duygularını kabartmıştı. Demek insan zekâsının ürünü olan makineler, kendini yaratanların özgürlük ve hayatlarını ortadan kaldıracak duruma gelmişlerdi. Sadece elektrikle dönen bir sürü çark, bir sürü rakam, insan ruhunun gizli sorunlarını çözmek iddiasında bulunuyordu. Makine canlı bir varlığa hâkim oluyor, madde, manevi meseleler üzerinde karar veriyordu. Benim gibi ateşli bir yenilikçi için bile bu makine iğrençti. ... Fakat her şeye rağmen makinenin bir üstünlüğü vardı; Hâkimleri gerçek olan mahkemelerden daha çabuk karar vermek.’’

Giovanni Papini’nin “Elektronik Mahkeme” adlı bu kurgusunda önüne gelen davaları birkaç dakika içerisinde karara bağlayan elektronik bir makine vardır. Duruşma salonunun büyük kısmını kaplayan bu yargıç makine karşısında hâkimler, savcılar ve avukatlar gibi yargılamanın asli unsurları mahkeme salonunda olmaları gerektikleri yerlerde değil; dinleyicilerin arasında oturmakta ve bu sırada yargılamaları hızla karara bağlayan makinenin hükümlerine şaşmaz bir güvenle itimat etmektedirler. Günümüzde yapay zekâ ve robotik teknolojisinin gösterdiği büyük çaplı ve hızlı gelişmeleri, hukuk camiası da toplumun diğer kalan kesiminin oturduğu yerde; ancak itimat etmekten daha çok hayretle ve bundan sonra ne olacağı noktasında merak ve sorgulayıcı bakışlarla izlemektedir.

Bir zamanlar fütüristik görünen ancak günümüzde hayal edilebilirin de ötesine geçen oranda yaşanan gelişmeler, hukuk dünyasının da artık bu gelişmeleri hukuki boyutta değerlendirmesine ve hukuku da bu gelişmelere bir şekilde entegre etme çabalarına neden oldu. Aynı zamanda yazılım teknolojisinin gelişmesi ile yargılamalar sırasında kullanılmaya başlanan birçok program da yargı unsurlarının işlerini hızlandırarak onları fazlasıyla rahatlattı. Ancak yaşanan akıl almaz gelişmelerin gideceği noktanın belirsizliği, insanların kafasında gittikçe “İşimizi de elimizden alır mı? Gelecekte bizi yok etmeye kalkar mı? O zaman nasıl bir yol izlemeliyiz?” gibi birtakım korku ve kaygı verici sorulara neden olurken; yine “Peki ya bizim gibi düşünebilen ve davranabilen yazılımlar ve robotların varlığı halinde onlara nasıl davranmalıyız? Verdikleri zararlardan kimi sorumlu tutmalıyız? Onlara verilen zararlardan da insanlar sorumlu tutulmalı mı? Vatandaşlık hakkı verilmeli mi? Onlar da adil yargılanma hakkı gibi birtakım önemli hukuki ilkeler ışığında yargılanmalı mı? Ya da insanların Cyborg haline gelmesi durumunda yargılamalar nasıl olmalı?” gibi düşünenlerin işin içinden çıkmakta zorlandığı cevabı hâlâ belirsiz sorulara neden oldu. Hâlihazırda hararetle tartışılan bu sorulara cevap olmasa da, cevabı bulma yolunda hukuki bağlamda bir vizyon sunması adına kaleme alınan bu yazı umarım okurlara faydalı olacaktır.

Yazının tamamı Bilim ve Ütopya'nın haziran 2018 sayısında!

Özlem BELÖRENOĞLU • Avukat

Bilim