Umut

Bir eylem olan umuttan söz ediyorum. Bir yaşama sevinci olan. Merak olan. İnsanı yıldızlara baktıran, toprağı, ağaçları, denizleri, dağları merak ettiren umuttan. Her nefes alışımızda bizi bir sonraki nefesimizden beklentiler içine sokan umuttan. Bir can gücü, bilme, anlama, yorumlama, yaşama gücü olan umuttan. Kendisinden umut kesmediğimiz umuttan.

Umut “fakirin ekmeği” değil. Böyle bir umuttan umudumuzu kesmişizdir. Bir yaşama korkaklığı, bir gerçeklikten kaçma biçimi olan “boş umutlardan” söz etmiyorum. Yorgun, canı çıkmış, içi geçmiş umutlardan asla! Yolculuğumuz bizi geleceğe sebatla, dirençle, tutkuyla, can ateşiyle bağlayan umuda olmalı.

Ölmediysek, bunak değilsek, bilincimizi gölgeleyecek ağır engellerden azade isek, “herhangi bir anında” umut vardır. Kırılsa da umut sürer. Yaşam varsa umut vardır. İnsansak, biyo-ekolojik varlığımızın yanında, ürettiklerimizle, yarattıklarımızla hayat vardır. Değer vardır, mana vardır. Teknoloji, sanat, edebiyat, inanç düzenleri, düşünce, bilim vardır. Umutsuz bilim olur mu, umutsuz felsefe? Umudu kesmek de umut ister. Güven gereksinimi olan insan organizması, güveni geleceğe taşır, umutlanır. Buna kök umut diyelim. Yaşamda kalmamızı sağlayan, bedenimizin duyduğu, sürdürdüğü, çoğu kez farkına bile varmadığımız kök umut. “Artık yaşamak için hiçbir sebebim kalmadı” deyip de yaşamını hâlâ sürdürenlerin umudu kök umuttur. Bunu yitirirsek, organizmamız yok olmaya kucağını açar. Kök, gövdeyi beslemekten vazgeçince beden ağacımız kurur.

Kök umuda, beklenti de diyebiliriz. Umut, değerlerle, sorumlulukla yaşadığımız beklentilerdir. Yaşam alanında gücünü gösteren beklenti, değerlerle manalarla yaşadığımız hayatta umuda dönüşür. Beklenti, bu gezegendeki yaşamımızı sürdürmek için belli bir gelişim düzeyindeki hayvanlarla ortak olarak sahip olduğumuz gücümüzdür. Ona yorum, mana, değer kattığımızda umudu yaşarız.

Yaşam karşısında besleyip hiç söndürmemeye çalıştığımız o büyük umuda, temel umut diyelim. Temel umut, yaşadığımız yaşamın gelecekte daha yaşanası olacağı beklentisine dayanır. Bu umut, evrene, evrendeki yaşama, hayata duyduğumuz umuttur; doğaya, canlılığa, cana beslediğimiz umut. Temel umudu düşünerek, duyarak, anlayarak, yorumlayarak, düşleyerek eylemlerle beslememiz gerekir. Onu sürekli olarak tazelemek gerekir. Yoksa çabucak bayatlar, eskir, kokuşur. Biz umudu beslersek, umut da bizi besler. Zorluklar karşısında bizi diri tutar. Direnme gücümüzü, zorluklarla baş etme gücümüzü yükseltir.

Temel umudun üstünde insana, onun canına duyduğumuz umut gelir. İnsanın oluşturduğu, yaşadığı kültüre (Ben ona “hayat” diyorum!) umuttur. “Nesine umutlanalım, yaşadığımız hayatın? Her şey bozuk, yanlış, sahte. İnsan, insanı ezmek, yok etmek, sömürmek istiyor. Umut hayatın neresinde durur?” Yanıtını verdik biraz önce. Kökünde durur. Bu soruları sorma olanağını veren kök umuttur. Temel umuttur. Umutsuzluk sandığımız şey, geçici umut kaybıdır. Umut yitirilmedikçe süremez. Bizi geleceğe taşıyan güç içimizdedir. Homo sapiens sapiens yaşamdan hayata çıkmış, canını keşfetmiş, geliştirmeye çalışmış bir canlı türüdür. Canımıza olan umut, can umudu, gelecek karşısında yapmamız gerekenleri bize duyurduğu, yaşattığı için önemlidir. Umut sorumlulukla birlikte sürer. Bunun için umut ahlakın bir gereğidir. Bu gezegendeki hayata kayıtsız kalamayız. Umutsuz kalamayız. Umut bizi diri tutar, hazırlıklı kılar. Talepte bulunur. Açacak can tomurcukları için bize çağrıda bulunur. Can tomurcukları: İnsanın yaşayabileceği darlıktan, sığlıktan, basıklıktan, yoksulluktan, haksızlıktan, sömürüden arınmış bir dünya özlemiyle yaşamla, hayatla mücadele edecek, eyleyen, duyan, düşünen insanlar.

Umut ocağımızın ateşini hep güçlü tutalım ki, bilimde, sanatta, düşüncede, inançta güzel bir dünya için mücadelemizdeki karanlıkları aydınlatacak ışığı besleyebilelim. Gerçekçi, devrimci, araştıran, sorgulayan, dur durak bilmez, yorgunluktan, yılgınlıktan uzak umut yolculuğunu sürdürebilelim. Umudumuzu bizi eylemsizliğe, çökkünlüğe götürecek biçimde yitirmeye hakkımız yoktur. Umut için her zaman bir sebebimiz vardır. Bu sebep, yaşamın, hayatın kendisidir. Geleceğin bilimi, geleceğin düşüncesi, geleceğin sanatının insana açabileceği yeni ufukları oluşturmak, yaşamak için yitirmememiz gereken umut, canla başla yerine getirmeye çalıştığımız en büyük sorumluluğumuzdur.  

Prof. Dr. Ahmet İNAM
ODTÜ Felsefe Bölümü

Bu yazı Bilim ve Ütopya'nın nisan 2018 sayısında yayımlanmıştır.

Can Pınarından