Tevfik Fikret (1867-1915)

Yazan
Prof. Dr. Zeki Arıkan
Ege Üniversitesi Tarih Bölümü

Atatürk’ün “Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, itfanı hür nesiller ister” sözlerinin temelinde Fikret’in ruhu ve felsefesi yatmaktadır. Bu büyük şairin temsil ettiği laik dünya görüşü Cumhuriyet’ in kurucuları için bir çıkış yolu olmuştur. Fikret’in etkilediği gençler arasında Milli Mücadeleye katılan, Cumhuriyeti kuran, Türk devrimini gerçekleştiren kimseler bulunuyordu.

Büyük Türk şairi ve düşünürü Tevfik Fikret, 1867’de İstanbul’da doğdu. Galatasaray Lisesi’ni birincilikle bitirdi. Daha öğrenci iken çalışkanlığı ve dürüstlüğü ile tanınmıştı. Çok genç yaşta şiirle ilgilenmeye başlayan Fikret’in ilk şiirleri, dönemin gazete ve dergilerinde çıktı. Servetifünun Dergisi’nin başına geçmesi (1896) Türk edebiyatı için bir dönüm noktası olmuştur. Dönemin şiir ve edebiyatla uğraşan gençleri bu derginin çevresinde biraraya gelerek Edebiyat-ı Cedide topluluğunu oluşturdular.

Türk Edebiyatı’nda açtığı çığır
Fikret, Servetifünun’un başına geçtiği zaman edebiyatımız büyük bir boşluk içinde bulunuyor, neredeyse can çekişiyordu. Şinasi ile başlayan, Namık Kemal ile devam eden klasik Türk edebiyatı, Fikret’le en yüksek düzeye ulaştı. Ziya Gökalp’in değerlendirmesine göre “Fikret rönesansımızı tamamlayan, bize Avrupa uygarlığının vereceği yaşam anlayışını pürüzsüz, arı temiz bir biçimde gösteren bir yenilikçimiz” oldu. Namık Kemal’in getirdiği vatan ve hürriyet kavramlarına Fikret hak anlayışını ekledi. Fikret, Türk edebiyatında açtığı büyük çığır yanında yaşadığı dönemdeki toplumumuz için bir “ahlak ve medeniyet havarisi” kimliğiyle ortaya çıkmış bulunuyordu. Biriken aylıklarını “çalışmadığım halde para almam” diye geri çevirmesi O ’nun dürüst ahlakının somut bir göstergesidir.

İnsanı ezen, tutsak eden her şeye başkaldırı
Fikret şiirlerinde giderek toplumsal konuları işlemeye ve içinde yaşadığı olumsuz koşulları en ağır biçimde eleştirmeye başladı. 1901’de yazılan, henüz basılmadan elden ele dolaşan Sis, bütün bir kuşağı etkilemiştir. Sis, İstibdat Dönemi’nin bir tablosudur. Gittikçe artan inatçı bir sisin, bir beyaz karanlığın sardığı İstanbul’a Fikret lanetler yağdırır. Onu bir kocadan artan bir dul olarak niteler. Bu, Doğu’nun öteden beri imrenilen eski kraliçesi, sefahata susamış olanları bağrında taşımaktadır. O, örtünmesi ve sonsuza kadar uyuması gereken yeryüzünün koca bir kahpesidir. 1905 yılında yazdığı Tarih-i Kadim’ inde ise Fikret, insanlığı ezen, tutsak eden herşeye başkaldırmıştır. Fikret geçmişin insanı tutsak eden, körleştiren bütün bağlarına karşın, geleceğe umutla bakmakta, baskısız, saltanatsız, şikayetsiz bir dünya kurulacağına olan inancını dile getirmektedir. İkinci Meşrutiyet’in ilanından kısa bir süre önce yazdığı Millet Şarkısı ise çoşkulu bir havayı yansıtmaktadır; Millet yoludur, hak yoludur tuttuğumuz yol; Ey hakyaşa; ey sevgili millet yaşa varol, Fikret bütün ülkede geniş bir özgürlük ortamı hazırlayan ve yeni umutlar doğuran ikinci Meşruti68 Bilim ve Ütopya Ekim 2004 Tevfik Fikret Müzesi yet’in ilanım (24 Temmuz 1908) sevinçle karşıladı. Aşiyan’ından çıkarak Hüseyin Cahit’le birlikte Tanin gazetesini kurdu. Daha önce lanetlediği İstanbul’u; “Sen şereflisin ulusun” diye yüceltmekten geri kalmadı. “O melanet gecesinden uzaktayız şimdi” diyerek Sis’te çizdiği tablonun daha önceki döneme ait olduğunu söylüyordu. Eğitimci olarak Tevfik Fikret Fikret, maarif nazırlığı önerisini kabul etmedi fakat Galatasaray Lisesi müdürlüğüne getirildi. Daha önce yanmış olan lise binasmı yeniden yaptırdı. Okulda karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan bir düzen kurdu. Fakat maarif nazırıyla arası açılınca 1910 yılında müdürlük görevinden ayrıldı. Yaşamının sonuna kadar Robert Kolej’deki Türkçe öğretmenliği görevini sürdürdü. Bir eğitimci olarak Fikret, gençliğin değerini çok iyi kavramış bulunuyordu. Nitekim Ferda (yarın) şiirinde ülkedeki bütün yenilik ve devrimleri gençliğe mal eder ve geleceğin de gençlerin olduğunu muştular. Ferda 'senin; senin bu teceddüt inkılap Her şey senin değil mi ki zaten? Sen ey şebap... Fikret gençliğe yüzyılımızın hızını yakalamasını öğütler, ülkenin onlara bir “emanet” olduğunu vurgular. Fikret’in Ferda şiiri ile Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi arasındaki büyük benzerlik, tarihimizin bu iki büyük insanın gençliğe verdiği önemin kanıtı olarak görülmektedir. Fikret, ikinci Meşrutiyet’i ilan edenler ülkede gerçek anlamda siyasal, sosyal, ekonomik bir düzen kuramadıkları için köpürüyordu. Bir aralık meclisin kapatılmasını İstibdat dönemine dönüş olarak nitelendirdi. Çünkü yeminler yine çiğnenmiş, milletin umudu da sönmüştü. Dahası: Kanun diye kanun diye tepelendi... Ülkedeki yolsuzlukları da son derece ağır, fakat yürekli bir çıkışın ürünü olan Han-ı Yağma (yağma sofrasına)’nda dile getirmekten çekinmedi. Yiyin efendiler yiyin; bu han-ı iştiha sizin; Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin. Ülkenin huzura kavuşmadığı bir ortamda Fikret’in de rahat yüzü görmesine olanak yoktu. Trablusgarp ve Balkan savaşlarından sonra Birinci Dünya Savaşı’na girmemize O, yeni bir felaketin kapımızı çalmaya başladığı biçimde yorumluyordu. Öte yandan o sağlam vücudunu uğursuz bir hastalık yiyip bitiriyordu. 18/19 Ağustos gecesi sonsuzluğa göçtü. Öldüğü zaman 48 yaşında bile değildi. Fikret, yaşamayı seviyor, hayatı yüceltmekten geri kalmıyordu: Lanet bize, ey hayat, sen masum ve mübeccelsin! diyordu. Tevfik Fikret ve Cumhuriyet Fikret Batı uygarlığının bir bütün olarak alınmasından yanaydı. Yurdumuzun çağdaş bir uygarlık düzeyine ulaşmasını yaşamı boyunca savundu. Gençliğin simgesi olarak gördüğü oğlu Haluk’u Avrupa’ya gönderirken şöyle diyordu: Bize bol bol ziya kucakla getir; Düşmek etrafı görmemektendir. Atatürk 19 Ağustos 1918’deAşiyan’ı ziyaret ettiğinde Fikret’e olan hayranlığını dile getirmiş ve devrim ruhunu ondan aldığını söylemişti. 1925 yılında öğretmenlere seslenirken söylediği: “Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” sözlerinin temelinde Fikret’in ruhu ve felsefesi yatmaktadır. Bu büyük şairin temsil ettiği laik dünya görüşü Cumhuriyet’in kurucuları için bir çıkış yolu olmuştur. Unutmamak gerekir ki Fikret’in etkilediği gençler arasında Milli Mücadeleye katılan, Cumhuriyeti kuran, Türk devrimini gerçekleştiren kimseler de bulunuyordu. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu ’nun (UNESCO) dünya uluslarının yetiştirdiği büyük insanların, doğum ya da ölümlerinin yuvarlak yıldönümlerinde anılmasını bir insanlık borcu olarak kabul etmektedir. Fikret de 100. doğum yıldönümü olan 1967’de UNESCO’nun anılmaya değer bulduğu büyük insanlarımız arasında yer almıştı. Tıpkı Mevlana gibi, Yunus gibi, Atatürk gibi, Haşan Âli Yücel gibi... Önümüzdeki 2005 yılı Fikret’in ölümünün 90. yıldönümdür. Bu, Fikret’i yeniden anmak, yeniden değerlendirmek için bir fırsattır. Fikret’i yeniden anmalı ve anarak düşünmeliyiz...

Edebiyat