Can Pınarından

Can darlığı

Duyma, düşünme, mana verme, yorumlama, anlama gücü zayıflamış; umudu, beklentisi çökmüş, insanlarla ilişkisinde yetersiz insandır canı dar olan. Yalnız bireylerin değil, toplulukların, toplumların, kültürlerin de bir anlamda canı vardır. Onlar da can darlığı yaşayabilirler, tıpkı günümüzde ülkemizin yaşadığı can darlığı gibi.

Umut

Bir eylem olan umuttan söz ediyorum. Bir yaşama sevinci olan. Merak olan. İnsanı yıldızlara baktıran, toprağı, ağaçları, denizleri, dağları merak ettiren umuttan. Her nefes alışımızda bizi bir sonraki nefesimizden beklentiler içine sokan umuttan. Bir can gücü, bilme, anlama, yorumlama, yaşama gücü olan umuttan. Kendisinden umut kesmediğimiz umuttan.

Canlı felsefe

Bir canlı türü olarak biz insanlar bu gezegendeki binlerce yıllık yaşam serüvenimizi nasıl yaşadık, nasıl yaşamaktayız, nasıl yaşayacağız? Kendimize bir yaşam notu vermek gerekirse, örneğin on üzerinden kaç vereceğiz?

Sevgili, seninle hiç karşılaştık mı?

Gördük birbirimizi. Kaynaştık. “Seni seviyorum” dedim. “Seni seviyorum” dedin. Sevgili olduk. Peki, karşılaştık mı seninle? Elbette karşılaştık. Hiç karşılaşmasaydık, nasıl birlikte olabilirdik? İnsanların çoğu hiş karşılaşmadan birlikte yaşayıp gidiyorlar. Aşk diye yaşanan birlikteliğin çoğunda karşılaşma yok. Karşıda olanı karşılama farkındalığı yok. Farkındalığı olanın, karşımızdakini karşılama gücü yok.

Engin sorumluluk

Bir mühendis. Kendine verilen projede çalışıyor. İşinin sorumluluğunu duyarak. “İşini gerektiği gibi” yapıyor. Bir öğretmen. Müfredata uygun programı uyguluyor, kendine öğretilmiş yöntemlerle derslerini yürütüyor. İşini iyi yapma sorumluluğunu duyuyor. Bir bilim insanı. Odaklandığı sorunları araştırıyor. Konusuyla ilgili araştırmaları yürütüyor, arkadaşlarıyla tartışıyor, yayınlar yapıyor. İşi neyi gerektiriyorsa onun sorumluluğunu duyarak yerine getiriyor.

Bir eylem olan düşünme

Düşünmek ne içindir? Anlamak için mi? Salt zihnimizin içinde kalan bir süreç midir, düşünmek? Düşünen edilgen biri midir? Hayal görmekle düşünmek aynı mıdır? Bir problemi çözerken neyi çözüyoruz? Öğretmenin verdiği ödevi mi? Geleceğimizi ilgilendiren bir sınav sorusunu mu? Sınıf geçmek için zorunlu olduğumuz, sevmediğimiz bir işin başımıza açtığı bir sorunu mu?

Canımızı çırılçıplak bırakanlar

Öyle insanlar vardır ki, onlarla yaşadıklarınızın ardından üstünü örtmeye çalıştığınız yetersizlikleriniz, yalanlarınız, özürleriniz, çirkinlikleriniz bir bir çıkar ortaya. Canınızın dip kuyularına düşüp karanlık iç dünyanızı tanımanın dehşetini yaşarsınız. İçinizin bir yerlerindeki ekranda kendinizin öyle yanlarını görür de iğrenirsiniz. Utanırsınız, kaçarsınız, kim bilir belki de saldırırsınız. Onlar maskelerimizi indirenlerdir. Canımızı çırılçıplak bırakanlar. O zamana değin nice çabalarla geliştirmeye çabaladığımız kendimizi koruma giysilerini çıkarırlar üstümüzden.

Çevre bilgeliği

Çevreci, hangi çevreyle ilgileniyorsun? -O bir can!

Can, çevresiyle candır. İçtendir. İç teni vardır çünkü. Dışında olan teniyle yaşadığı çevreye, çevrelere değer. Duygularıyla, düşünceleriyle, anlam ve değer yaşantılarıyla da (Bunlara iç teni diyorum!) onu can kılan içindeki çevreye, çevrelere değer.

Yıllar önce çevre bilgeliği üstüne gerçekleştirdiğim çalışmalarım beni “can” kavramına götürdü. Çevre bilgesinin nasıl bir can olduğunu anlamak açısından bu çalışmalarımın bir parçasını aşağıda sunuyorum.