Safsataları tarihin çöplüğüne nasıl atacağız?

Yazan
Emrah MARAŞO
Bilim ve Ütopya Genel Yayın Yönetmeni
Yazının Okunma Süresi
5 dakika

Türk Dil Kurumu Genel Türkçe Sözlük’te safsata “boş, temelsiz, asılsız söz” olarak tanımlanıyor. Vikipedi ise “bir düşünceyi ortaya koyarken ya da anlamaya çalışırken yapılan yanlış çıkarsama” olarak tarif ediyor. Sözlüklerden safsatanın cehaletle bağlantılı olduğunu anlıyoruz. Fakat cehalet günümüzde artık saf bir nitelik taşımıyor. Yani doğru bilgiyi ortaya koyduğumuzda cahilliğin temsilcileri kendilerini değiştirmiyor; aksine, büyük bir özgüvenle ve utanmaz bir şekilde kitlelere seslenmeye devam ediyorlar. Demek ki safsatayla mücadelede sorun sadece safsatanın kendisine yanıt vermek değildir. Ortaya bir safsata atıldığında iyi niyetli birçok bilim insanı ve aydınlanmacının “böyle şey olur mu?!” serzenişini duyuyoruz. Ardından doğrusunu anlatan açıklamalar geliyor. Kuşkusuz doğruyu ortaya koymak safsata kurbanlarını kurtarmanın olmazsa olmazıdır. Ancak safsatanın kaynaklarını kurutmak, arkasındaki ideolojik ve felsefi motivasyonu ortaya çıkarıp etkisiz kılmak, bir daha kurban olunamayacak süreçlerin önünü açacaktır. Bunun yolu da topyekûn yaklaşımı benimseyen bilimsel bir odaktan ve bu odağın yapacağı zihniyet devrimi mücadelesinden geçiyor. Sözünü ettiğimiz mücadelenin tarihimizde bir kökü ve sürekliliği var. Yeni Osmanlılar ve Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye, İttihat ve Terakki ve dönemin okulları ve ders kitapları, Cumhuriyet Devrimi’nin büyük dil ve tarih kurumları ve eğitimdeki bilimsel-materyalist yönelim, 1960’lardaki toplumcu bilimsel ortam ve kurulan bilim kurumları… Bunların hepsi ülkemizdeki zihniyet devriminin en önemli öncüleridir ve bizim geleneğimizdir. En önemlisi ve dikkat çekici olanı, bu geleneğin tümünün milli devrimci bir içeriğe ve bu doğrultudaki bir dünya ve Türkiye özlemine sahip programı savunmasıdır. Çünkü bilimin önü ancak böyle açılabilirdi. Uzaklara gitmeyelim ve şu soruyu soralım: Eğer ülkemizde Kemalist Devrim yaşanmasaydı (sonraki tahribatlara rağmen) bir bilim ve üniversite yaşamından, yetişmiş ve son derece nitelikli insan gücünden bahsedebilir miydik? Hiç sanmıyoruz. Demek ki bilimin önünü devrim açtı ve bilim, en itibarlı dönemini Atatürk’ün başında olduğu devrimci iktidarda yaşadı. Öyle olduğu için ortalama yaşam beklentisinin 40’ın üstünde olmadığı, milyonlarca vatandaşının verem, sıtma, trahom, frengi ve çiçek hastalığı içinde kıvrandığı, Osmanlı’nın büyük borçlarını ödemek için uğraşan bir ülkeye, üstelik dünya savaşının ayak seslerinin duyulmaya başladığı bir sırada onlarca yabancı bilim insanı gelmiştir. Bu durumun sırrı Atatürk’ün “hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir” sözünde hayat bulan felsefesinden kaynaklanıyor. Bilimle beslenen o felsefenin kaynaklarının bilgi ve varlık teorisi materyalizmden başka bir şey değildi ve işte bu felsefe bilim insanlarına gönül rahatlığı sağlamış, gerçek bir bilim ortamı sunmuştur. Böyle bir ortamda safsatanın hayat bulması ve safsatacılara özgürlük verilmesi söz konusu olamazdı. Ancak durum dünyayla koşut olarak Türkiye’de de 1970’lerin sonlarına doğru kesintiye uğradı. Önce neoliberalizm ve hemen ardından onun felsefesi postmodernizm üniversiteye ve düşünce hayatına büyük bir saldırı başlattı. Tam da bu noktada gelin Aydınlanma düşüncesinin öncülerinden Diderot’nun başında olduğu Ansiklopedi’nin işlevi için söylediği sözleri hatırlayalım: “Bu tür bir çalışmanın en olağanüstü önemi, bilimin ilerlemesini durduracak, zanaatkârların çalışmasına sekte vuracak ve yarıküremizin bir kısmını bir kez daha karanlığa boğacak kadar büyük bir felaketin hemen ardından anlaşılabilir.” Neoliberalizm ve postmodernizmin nasıl bir felaket yarattığı kitlelerin nezdinde sonuçları görülerek kavrandı. O günden bugüne döşenen kamuculuk karşıtlığı ve bilim düşmanlığının acı meyvelerini dünyamız COVID-19 salgınıyla tattı. Hak olmaktan çıkarılıp paralı hale getirilen sağlık sistemi, önleyici ve koruyucu sağlık politikalarının terk edilmesi, bilime ve bilim dışına demokrasi ve özgürlük adı altında eşit muamele yapılması, aşı ve ilaç karşıtlığı… Bu liste uzatılabilir. Ancak geldiğimiz noktada bunları değil bilimin olağanüstü bir itibar kazandığı nesnel durumda, bilim topluluğu olarak kalıcı başarıları nasıl sağlayacağımız üzerine kafa yormamız gerekiyor. Safsatalara karşı yapılacak olan zihniyet devriminde çok büyük bir sorumluluğu olan bilim insanlarımıza ve bilimi hayatın merkezine koyan okurlarımıza ifade edelim: Bilim ve Ütopya bu uğurda her türlü mücadeleye hazırdır ve hepimizin dergisidir, sesidir.
Nörosafsatalara yanıtlar
Bir insanı ele geçirmek istiyorsanız önce beynini yani bilincini ele geçirmeniz gerekir. Bunun yolu da günümüzde sözde bilimsel propagandayla bilim dışı safsatalar yaymak ve insanın en karmaşık organı olan beyin üzerinden çeşitli boş inançlar üretmektir. Nörosafsata kavramını ilk kez Bilim ve Ütopya olarak biz kullanıyoruz ve safsatayla mücadeleye bu kavramı armağan ediyoruz. Kapak dosyamıza alanında yetkin olan değerli akademisyenler katkıda bulundu. Hepsine tek tek teşekkür ederiz.
Safsataları kesintisiz, büyüyen ve kitlelere mâl olan bu çabalarla tarihin çöplüğüne atacağız. Çünkü gücümüzü ve haklılığımızı bilimden alıyoruz.

 

Çiviyazısı
Etiketler
safsata
bilim
devrim