Astrolojiyle İmtihanımız

Modern bilim öncesi çağlarda, gökküre ve yerküre birbirinden bağımsız işleyen ve birbirinden bağımsız yasaları olduğu düşünülen apayrı “evrenler” olarak resmedilirdi. Yine de insanlar çağlar boyunca gökteki takımyıldızlarını ve bu takımyıldızlar arasında “gezinen” gezegenleri belli nesne ya da mitolojik kahramanlarla özdeşleştirerek; bunların yeryüzündeki varlıklarla ve olaylarla ilişkileri olabileceğini düşünmektelerdi. Eskilerin evren anlayışına göre Dünya merkezdeydi ve üzerine sabitlenmiş takımyıldızlar ve bu takımyıldızlara göre konumları değişen gezegenler, Ay ve Güneş bulunan gökküre ise Dünya’nın çevresinde sürekli hareket halindeydi. Çıplak gözle görülebilen beş gezegen ile Ay ve Güneş iki boyutlu gökküre yüzeyi üzerinde bugün “ekliptik” düzlemine karşılık geldiğini bildiğimiz Zodyak adı verilen bir şerit üzerinde gezinirler ve gezindikçe de Zodyak üzerindeki takımyıldızların üzerinden geçerlerdi.

Astroloji nasıl ortaya çıkmış olabilir?
Eski insanlar gezegenlerin “görünür” olarak takımyıldızlara yaklaşmalarının gerçekten de yakınlaşmalar olduğunu düşünür ve bu yakınlaşmalara farklı anlamlar vermeye çalışırlardı. Zaten yapabilecekleri daha “bilimsel” bir şey yoktu! Eğer yıldızların gezegenlerden mertebelerce uzakta olan başka güneşler olduklarını bilebilseler, görünür gezegenlerden çok daha fazlasının Güneş Sistemi adı verilen Güneş merkezli bir sistemde yer aldığını fark etseler ya da örneğin gökyüzündeki Ay ve bazı gezegenlerin Dünya benzeri yüzeylere, dağlara, vadilere vb. sahip olduklarını görebilselerdi ya bu yeni ve “acayip” bilgilere hiç inanmazlar ve bunları inkâr etmeye çalışırlar ya da belki hayatlarında hissedebilecekleri en sıra dışı heyecanla daha fazlasını öğrenmek isterlerdi!

İşte bu eskinin evreni yorumlamak isteyen ve yeryüzünde olanlarla gökyüzünde olanlar arasında ilişki kurmak isteyen insanları, gözlerini gökyüzüne çevirerek hem gökleri hem de kendilerini daha iyi anlamanın peşine düştüler. Gerçekten de gökyüzüne bakarak bir şeyler tahmin edebilmek mümkündü: Örneğin gökyüzündeki değişimler mevsimlerle ilişkiliydi. Gökyüzünde yıldızların yerlerinin değişimi hangi mevsim geçişinin yaşandığını ve hatta kurak mı yoksa yağışlı mı bir döneme mi girildiğine dair işaretler veriyordu. Sanki gökyüzü olacakların işaretini veriyor ve “anlayanların” kulaklarına önemli şeyler fısıldıyor gibiydi!

İşte kadim astrolojinin çıkışı insanoğlunun göklerle ilgili bu hislerine dayanmaktaydı. “Yıldızlar tarımla ilgili öngörülere imkân veriyorsa, neden insanlar ve başka olaylar hakkında öngörülerde bulunmasın ki?” sorusu bir zamanlar hem masum hem de gökyüzüne dair bilgisi ve daha da önemlisi bilimsel düşünceyle ve yöntemle ilgili altyapısı henüz emekleme çağında olan insanoğlu için sorulması hiç de yanlış olmayan bir soruydu.

Doç. Dr. Sıtkı Çağdaş İNAM
Astrofizikçi, Başkent Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü

Yazının devamı Bilim ve Ütopya Ocak sayısında ...

Kapak
Etiketler
astroloji
bilim ve ütopya
sıtkı çağdaş inam