Beyin bilimlerinin ne kadarı bilim?

İnsanoğlu, Aristo sayesinde aklı keşfetmesinden bu yana, hiçbir dönemde bu kadar akıl buldumcuğu olmadı. Sadece Türkiye’de değil, dünyada da beyin ile ilgili keşiflerin artması, beraberinde bir akıl tutulmasını da getiriyor. Beyni en iyi besleyen yiyeceklerden, beyni en iyi çalıştıran kıyafetlere kadar büyük bir tutulma çağı bu. Emek harcamanın, çaba göstermenin yerini kısa ve basit yollarla zeki olmak aldı. İnsanlık tarihi, emek yoğun yaşadığı yüzlerce yıllık döneminden bu yana, emeği bu kadar toprak altına gömüp üzerine beton dökmeye çalışmamıştır herhalde. 

Emek olmadan, sebat etmeden, ter dökmeden çabucak sonuca ulaşma düşüncesi, insanlığın gelişiminin en temel kurumlarından biri olan akademiye de yansıdı. Artık amaç; her ne olursa olsun bir makale yazmak, bir konferansa katılmak veya bir kitapta adını geçirmek… Araştırma yapılması beklenen konunun özü ise hiç önemli değil…

Beyin ile ilgili en olmadık fikirleri internette aratırsanız mutlaka, en az bir dergide yayımlanmış “bilimsel” makale bulabilirsiniz. Eylül ayının ilk günlerinde, bilimsel dünyada değerli bir yayın kabul edilen Nature dergisinde, bu durum ile ilgili bir yazı yayımlandı. Yazıya göre*, binlerce bilim adamı her beş günde bir makale yayımlıyorlardı. İncelemede, aşırı-yayın(hyperprolific) yapan ilk grup olan fizik alanında projelerin 1000 kişiye varan uluslararası ekipler tarafından ortak yapıldığı ve tüm katılımcılar makalelerde yazar olarak gözüktüğünden bu grup dışarda bırakılıp kalan araştırmacılar ve alanlar değerlendirildi. Değerlendirilen 909 yazar arasından aşırı-yayın yapan ilk grubun “tıp”, ikinci grubun ise “beyin” ile ilgili yayınlar yaptıkları görülüyor. İnceleme ayrıca, aşırı-yayın yapan yazarların, 2001 ile 2014 yılları arasında 20 kat arttığını gösteriyor. Rotterdam’da bulunan Erasmus Üniversitesi gibi bazı saygın kurumlarda ise bu akademisyenler diğerlerine göre daha fazla sayıda bulunuyorlar. 

Akademisyenlerin bilim üreterek var olmak yerine; proje yazıp, makale yayımlayarak varlıklı olmayı daha çok tercih eder hale gelmelerinin sebebi bu yazının konusu değil. Fakat bu davranışın hepimizi tümden etkileyen toplumsal sonuçları var. Her beş günde bir beyinle ilgili bir makale yayımlanıyor olması, kontrol edilmeyen bu çalışmaların hızla sahte bilim dergileri ve sahte bilim anlatıcıları tarafından topluma dağıtılması anlamına geliyor. Bunun sonucunda dilden dile dolaşan yanlış bilgi toplumların hafızasından yıllar boyu çıkmıyor. Bugün hala beyin araştırmacıları içerisinde “insanlar beyninin sadece %10’unu kullanıyorlar” safsatasına inananların olması, çarpıtılan gerçeklikten kurtulmanın ne kadar güç olduğunu gösteriyor. Bunun sonucunda giydiği kıyafetle, yediği besinle beynini güçlendirip, emek harcamadan kolay yolla daha başarılı olacağına inanan insanların sayısı gitgide artıyor. 

Beyin ne bu kadar basit bir yapı, ne de bu kadar kolay bir bilim. Teorik olarak herhangi bir zihinsel süreci incelemek için neyi incelediğinizi, incelediğiniz yapının nasıl çalıştığını ve nörofizyolojik ilişkilerinin nerde bulunduğunu tanımlamanız gerekir. Özetle, bir inceleme üç soruya cevap vermeyi gerektirir: Ne? Nasıl? Nerede?
Kolaycılığın ışıltılı dünyasında var olan hızlı ve/veya sahte çalışmalarla mücadele edip, doğrusunu anlatmak hepimizin görevi. Sahte bilim dergilerinin fibonacci serisi gibi çoğaldığı yerde, bilimi hakkı ile doğru bir şekilde anlatan Bilim ve Ütopya gibi az sayıdaki yayına destek vermeyi bu sebeple daha çok artırmalıyız. Beyni, kişisel gelişimcilerin, nöro-pazarlamacıların elinden kurtarıp yeniden bilim dünyasına iade etmek gereklidir. 

*Nature. 2018 Sep;561(7722):167-169. doi: 10.1038/d41586-018-06185-8.

 

 

 

 

 

 

 

Etiketler