Kültür varlıklarının sömürüsü: Definecilik

Türkiye, Afrika'nın kuzeyi, Avrupa'nın doğusu ve Asya'nın batısında yer alan coğrafi konumuyla, bu üç kıtanın kesişme, birleşme, karşılaşma, geçiş ve çatışma alanlarında bir kavşak noktası olmuştur. Dünya üzerindeki konumunun sağladığı avantajları ve merkezî özelliği ile dünyanın dikkatini tarih boyunca üzerine çekmiş güzel bir ülkedir. Tarih boyu milletlerin, kültürlerin ve medeniyetlerin karşılaştığı, buluştuğu, kaynaştığı ve hatta çatıştığı, çok zengin nimetlere, çok yönlü avantajlara ve imkânlara sahip tarihî derinlik ve geniş kültürel zenginliğiyle bir çekim merkezi hâline gelmiş önemli bir coğrafyaya ve stratejik konuma sahiptir. Konumu itibariyle de birçok tarihi kalıntıya ev sahipliği yapmaktadır. Türkiye genelinde tescilli olan toplam 17.650 sit alanı bulunmaktadır. 16.706’sını arkeolojik sit alanları oluşturmaktadır. Bu sayı Türkiye’nin kültürel zenginliğini kanıtlar niteliğindedir. Bu kültürel varlıkları gün yüzüne çıkarmada arkeoloji biliminden yararlanılır.

Arkeoloji bilimi insanı, insanın geçmişini, geçmiş toplumların yaşam biçimlerini, materyal kültüründen yola çıkarak anlamaya ve tekrardan kurmaya çalışan bilim dalıdır. Bilimsel kazılarla ortaya çıkarılan bu materyal kültürler birçok arkeoloğun çalışma konusu olup yeni teoriler, yeni modeller ve bilinmeyen gerçeklerin ortaya çıkarmasına yardımcı olur. Çıkan her buluntu, kırık bir seramik parçası ya da kırık bir taş parçası dahi o kültürü ve dönemini tanımada büyük bir önem taşır.

Arkeolojik kazıların yanı sıra, bilimsel hiçbir niteliği olmayan, kültür varlıklarını yağmalama metodu olan definecilik de bu alanda maalesef kendini göstermektedir. Ülkemizde,2863 sayılı Kültür Varlıkları Koruma Kanunu’nun 6. ve 50. bendi ile Medeni Kanun’un 696. ve 697. maddeleri temel kabul edilerek hazırlanmış define yönetmeliği çerçevesinde, definecilik yasal bir faaliyet haline getirilmiştir. Yasaya göre define aranacak yerin sit alanları dışında olması gerekir. 2863 no’lu  kanunun 6. maddesinde belirtilen alanlar bu kapsamdadır. Türkiye’de yasal define izni olmakla birlikte, istatistiklere bakıldığında defineciliğin daha çok yasal olmayan yollarla yapıldığı ve arkeolojik sit alanlarına, materyal buluntulara zarar verildiği görülmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın verilerine göre define kazılarının hiçbirinde define bulunamadığı, sadece 15’inde arkeolojik nitelikte eser bulunduğu dikkat çekicidir.

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de definecilik gizemli yönleriyle ilgi çekici olup hobileşip, gelenekler ve batıl inançlar nedeniyle kültürel cehalete neden olmuştur. Defineciliği hobi olarak görenlerin yanı sıra daha çok ekonomik durumu kötü, maceraperest kişilerin işi olmuştur. Definecilikteki asıl amaç maddi değeri ve popülaritesi olan kültür varlıklarının paraya ve kazanca dönüştürülmek istenmesidir. Arkeolojik açıdan bakıldığında definecilik geçmişin sömürüsü veya kültür varlıkları üzerinden kaba bir deyimle; “köşeyi dönmek” olarak değerlendirilebilir. Maalesef, bir hayli yaygın olup çözüm bekleyen sorunlardan bir tanesidir.

Toplum olarak kültürel bilinçsizliğe sahip iken bazı basın ve yayın kuruluşları definecilik uzmanı adı altında olan kişilere televizyon kanallarında yer vermekte olup mevcut bilinçsizliği korumaya yardımcı olmaktadır. Definecilere göre, devletin yeterince aktif olmadığı bu alanda boşluğu halkın doldurması istenmektedir Hatta dedektör kullanımının teşviki söz konusudur. Televizyon programlarında ve gazetelerde definecilik ile uğraşan kişilere yer verilmemeli, topluma kaçak kazı yapılmasına dair çağrılarda bulunulmaması gerekmektedir. Dedektör satışları yasaklanmalı, kültürel bilincimizi geliştirecek reklamlar yapılmalı halkın bilinçlenmesi için çeşitli faaliyetlerde bulunulmalıdır. Özellikle devletin eser kaçakçılığı ve definecilik arayışı içinde olan kişilere ve kurumlara yönelik, daha sert ve caydırıcı politikalar, kanunlar düzenlenmelidir.

Yasal tedbirlerin yanısıra kültürel bilinci aşılamak için toplumun geleceği olan çocuklara, küçük yaştan itibaren müzede eğitim verilmeli ve çeşitli sosyal sorumluluk faaliyetlerinde yer almaları sağlanmalıdır. İnsanlara arkeolojinin ne olduğu tam olarak aktarılmadan  bir suni arkeoloji sevgisi vermek ancak şırınga yoluyla olacağından bu konuda eğitimcilere büyük iş düşmektedir. Bu eğitimlerle kültürel bilinç kavratılıp, daha bilinçli toplum oluşması sağlanmalıdır. Eğitim ve bilinçlendirme yoluna gidildiğinde uzun zaman alabilir fakat bu tür çalışmalara başlamak süreyi mutlaka kısaltacak ve temelleri sağlam bir gelecek hazırlayacaktır. Kültürel bilincin oluşması; toplumun yaşam standartlarını yükseltir, kültür değerlere olan algıların olumlu yönde değişmesinde katkıda bulunur. Defineciliğin ve eser kaçakçılığının önüne ancak verilecek olan eğitimlerle ve bilinçlendirme çalışmalarıyla önüne geçilir. Ayrıca bilimsel kazı ve yüzey araştırmaların sayısı artıkça, izinsiz yapılan kazı çalışmalarının oranıda azalacağı kesindir.

Define arayışları ve eser kaçakçılığı birçok tarihi eserlerimizin yağmalanıp zarar görmesine ve bu topraklardan gitmesine neden olmaktadır. Definecilik, kültürel mirasın korunması ve arkeoloji bilimi açısından büyük bir tehdit oluşturur. Kültürel değerlerimizi definecilik ile değil, ancak bilimsel kazılarla gün yüzüne çıkarıp koruyabiliriz.

Dilara DELEN

Kaynakça:

Baysal, A - 1999 Arkeolojinin Bazı Sorunları ve Çözümü Konusunda Bir Model Olarak Şehir Arkeolojisi, Arkeoloji ve Sanat,s:89,ss 41-42-4

Çoban, H -.2007 ‘’Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası ve Anadolu Uygarlıklarına Etkisi’’

Duru, R., - 1987 ‘’Sorunlar ve Öneriler’’, Hürriyet Gösteri,s.78,s.77-78

Konyar, E. - 2009 ‘Türkiye’de Definecilik Eski Eser Yağması’, İstanbul : Nümizmatik ve Tarih , s.2222-s.2223

http://www.kulturvarliklari.gov.tr/TR,44973/turkiye-geneli-sit-alanlari-istatistikleri.html (Çevrimiçi: 09.03.2018)

Güncel Kültür