Savaşın mikrobik tarihi – II

Yazan
Erdem Ergen
Yazının Okunma Süresi
17 dakika

Biyolojik savaşın kavramsal çerçevesinin verildiği ilk makalenin ardından kaleme alınan bu ikinci makalede, birkaç temel kavramın yanı sıra esas olarak biyolojik savaşın 20. yüzyıla kadar geçirdiği evrim ele alınacaktır. Bu süreçte biyolojik savaşın insanlık tarihinde tespit edilebilmiş ilk örnekleri bir tabloda sunularak söz konusu konvansiyonel olmayan savaş biçiminin gelişimi analiz edilecektir.

Denilebilir ki can korkusu bir insanın en temel korkusudur. İnsanların tekil trajedilerinin ötesine geçen ve tüm insanlığı tehdit eden bir salgın hastalığın toplumda yol açacağı kaygı ve yaratacağı karmaşayı özellikle bugünlerde anlatmayı gereksiz buluyorum.

Giderek “aksiyon” kazanmaya başlayan yazımızın bu bölümüyle ilgili de eleştiri ve önerilerinizi bekliyoruz.

Biyogüvenlik nedir?

“Biyogüvenlik en genel anlamıyla, modern biyoteknolojinin insan sağlığı ve çevreye zarar vermeden, uygulanmasını sağlamak için alınması gereken politik ve işlevsel önlemlerin tümü olarak tanımlanabilir”(1)

Biyoemniyet nedir?

Biyoemniyet, kişilerin, laboratuvarların ve çevrenin biyolojik tehlike ve potansiyel enfeksiyon ajanlarına (maddelerine) karşı korunması için bilginin, tekniklerin ve ekipmanların uygulamasını kapsayan önlemler bütünüdür.

Başlangıcından 20. yüzyıla kadar biyolojik savaşın tarihçesi

Biyolojik ajanların insan öldürmek amacıyla biyolojik silah olarak kullanılması tarih öncesi çağlara kadar uzanmaktadır.(2)(3) Ancak burada bir parantez açmakta yarar var. Eski çağlarda bir sistem içerisinde planlı ve hedefli bir biyolojik savaş çalışmasından bahsetmek mümkün değildir. Bir sonraki yazımızda biraz daha ayrıntısıyla üzerinde duracağız fakat burada kısaca şunları söyleyebiliriz: Eski çağlarda mikrop veya mikroskobik canlılar tespit edilebilmiş değildi. Mikrobun tanımlanmasıyla birlikte adım adım, derli toplu çalışmaların yapılmaya başlamasının miladı olarak mikroskobun mucidi Hollandalı Zacharios Janssen’i ve 1590 yılını ve mikrobiyolojinin babası kabul edilen yine Hollandalı Antonie van Leeuwenhoek’i ve 17. yüzyılı beklememiz gerekir. Fakat bu mucitlerden yüzyıllar öncesinden başlayarak, Eski Yunan’da, Osmanlı’da ve daha birçok medeniyette hastalık yapıcı ve gözle görülemeyecek kadar küçük bazı canlıların olduğu varsayılmış ancak bu sav kanıtlanamadığı için tıbbi çalışmalar derinleştirilememiştir. Dolayısıyla bu dönemde biyolojik silahların insan eliyle geliştirilmesi ve sistemli biçimde üretilmesi olası değildir. Ancak henüz tanınmayan bu mikroorganizmaların sebep olduğu öldürücü hastalıklara yakalanmış çeşitli hayvanların cesetleri savaşlarda araç olarak kullanılmıştır. O yüzden veba benzeri salgınlarda hayatlarını kaybedenler, “operasyonel” ihtiyaçların karşılanması amacıyla savaşlarda anlık olarak kullanılmıştır. Özetle, silahlar üretilmemiş ancak hastalığa yakalananlar silahlaştırılmıştır.

Salgın hastalıklar, tarih boyunca toplumların en korktuğu vakaların başında gelmiştir. İnsanlar uzun çağlar boyunca, salgın hastalıkların kökenini gizemli unsurlara bağlayarak, bunun sorumlusunun normal insanlardan ziyade, büyücüler, tanrı veya kader olduğunu düşünmüşlerdir.(4)

İlk çağlarda salgın hastalıkların fark edilmeleriyle birlikte hızlı bir biçimde yayılmaları ve toplumsal açıdan yıkıcı etkileri, tıbbın ve doğa bilimlerinin günümüzdeki kadar ilerlememiş olduğu gerçeğiyle birleşince geniş kitleler üzerinde son derece baskın bir korku unsuru olmuştur. Bu korkunun, dönemin güçlü ülkelerinin diğer toplumlar üzerinde bir baskı ve tehdit unsuru olarak kullanılmaya başlaması ise biyolojik savaşın başlangıç tarihi olarak kabul edilebilir. Birazdan inceleyeceğiniz tabloda sunulan bazı vakalar, MÖ 15. yüzyılda başlayan biyolojik savaş faaliyetlerinin düşman topluluklar üzerinde etkili bir araç olduğunu göstermesi bakımından anlamlıdır. Tablo ayrıca, kitle imha silahı olarak kabul edilen biyolojik silahların en ilkel halinden günümüze, yaklaşık 3500 yıllık tarihine bir gönderme olarak da kabul edilebilir. Biyolojik silahların ve dolayısıyla biyolojik savaşın, günümüzdeki yıkıcı örnekleri de hatırlandığında ülkelerin siyasal/askeri gündemlerinde hâlâ önemli bir araç olduğu düşünülebilir. Araştırmalar sonucu elde edilen bulgular, en az 10 devletin biyolojik savaş programına sahip olduğunu öne sürüyor (5). Bu devletlerin hangileri olduğu ve programları hakkındaki ayrıntılı bilgileriyse bir sonraki yazımızda okuyabileceksiniz.

Mikroorganizmaların ve toksin maddelerin, biyolojik savaş malzemesi olarak kullanımı, insan ve hayvan ölülerinin su kaynaklarına bulaştırılması gibi bir ilkel seviyeden, istenilen etkiyi yaratacak özel cephanelerin oluşturulmasına giden uzun bir evrim süreci içinde adım adım geliştirilmiştir. Mikrobiyolojik ajanların gelişimiyse temel ve uygulamalı mikrobiyolojideki gelişmelerle paralellik seyretmiştir.

Biyolojik savaşın erken dönemi hakkında tam anlamıyla bilgi vermek bugün açısından güçlükler içermekle birlikte ilk çağlarda daha çok askeri stratejinin bir parçası olarak kullanıldığı bilinmektedir.(6)

Biyolojik ajanlar temelde, Jacobs’un tarif ettiği gibi;

1. Su ve gıda kaynaklarının biyolojik ajanlarla bulaştırılması,

2. Düşman kalelerinin içine enfekte edilmiş maddeler fırlatılması,

3. Battaniye ve giysilerle biyolojik ajanların insanlara bulaştırılmasını içeren 3 farklı yöntemle biyolojik savaş aracı olarak kullanılmışlardır.(7)

Bizans İmparatorluğu tarafından kuşatılan bir kaleyi resmeden tezhip. Biyolojik savaşın eski çağlardaki bilindik taktiklerinden birisi; enfekte olmuş cesetlerin mancınıklar aracılığıyla kuşatılan şehrin duvarları üzerinden içeri atılarak şehirlerde salgına yol açmak ve kalenin teslim olmasını kolaylaştırmaktı.

Kaynaklara bulaştırma yöntemi

Su ve gıda kaynaklarının, biyolojik savaş amacı doğrultusunda enfekte edilmiş maddelerle kirletilmesinin yaklaşık 2600 yıllık bir geçmişi bulunuyor. MÖ 6. yüzyılda Asurluların, düşmanlarının kuyularını, kramp, kusma, kangren ve halüsinasyona yol açan çavdar mahmuzu adlı bir tür zehirli mantarla kirlettiklerini biliyoruz. Sonrasında, bugün Orta Yunanistan idari bölgesinin Itea’da bulunan tarihi Cirrha beldesi, dönemin Atinalı siyasetçisi Solon tarafından kuşatılmıştır. Kuşatma esnasında bölgenin su kaynağı olan Pleistus nehrine, Solon tarafından karacaot adı verilen müshil ajanı bulaştırılmıştır. Ajanın etkisini göstermeye başlamasıyla sık periyotlarla tekrarlanan tuvalet ihtiyacı sebebiyle şehrin muhafızları görev yerlerini terketmişler, bundan sonra da Solon'un şehri Megaralılardan fethi zor olmamıştır.(8)

Bulaştırma yöntemi, bir dönem sonra pek çok devlet tarafından öğrenilerek kullanılan ortak bir saldırı yöntemi haline gelmiştir. 1155 yılında İtalya'da hükümdar Barbarosa, kuşatma altında tuttuğu Tortona'da benzer biçimde su kuyularına kendi ölü askerlerinin bedenlerini bulaştırmak suretiyle biyolojik savaş olgusuna yeni bir halka eklemiştir.

Fırlatma Yöntemi

Fırlatma yöntemi, bulaştırma yönteminin ardından geliştirilen bir başka biyolojik savaş hamlesidir. İlk uygulamasını MÖ 4. yüzyılda İskitler'de görüyoruz. İskit okçuları, ok başlarını ölü cesetleri veya dışkıları ile bulaştırarak düşman üzerine atıyorlardı. Benzer biçimde aborjinlerin de oklarının ucuna kürar ve amfibi canlılardan elde ettikleri farklı zehirleri sürerek düşmanlarını yok ettiklerini biliyoruz. Bu teknikler günümüze ilham veren biyolojik savaş tekniklerinin atası kabul edilebilir. MÖ184 yılında Hannibal komutasındaki Kartacalılar içi yılanla dolu toprak kapları Bergamalıların gemilerine fırlatmışlar, düşmanın yaşadığı büyük kargaşa ve panik ortamını değerlendirerek savaşı kazanmışlardı.(9)

Giysilere ve battaniyelere bulaştırma yöntemi

Orta Çağ'da kullanılan bir başka muharebe yöntemi de düşman kuvvetlerin nüfus bölgesinde çeşitli organizmalarla bulaştırılmış giysi, mendil, battaniye vb. dağıtılmasıdır. 15. yüzyılda Güney Amerika'da bu yöntem ilk olarak Pizarro tarafından kullanılmıştır. Pizarro, yerli halka çiçek virüsü elbiseleri hediye olarak dağıtmış, bu şekilde bölgeye hâkimiyetinin kolaylaştırmayı hesaplaşmıştır. İngilizlerin Fransızlarla iş birliği yapan Amerikan yerlilerine çiçek virüsü bulaştırılmış battaniye dağıtması, Amerikan İç Savaşı’nda, Konfedere Devletlere mensup tüccarların Birleşik Devletler askerlerine benzer biçimde virüs bulaştırılmış giysileri satması gibi seçilmiş örnekler Tablo 4’te gösterilmiştir.

1763 yılının biyolojik savaşın tarihinde özel bir yere işaret ettiği ifade edilmektedir.(10) Bu tarihten itibaren, belirli bir hastalıktan dolayı ölmüş insan veya hayvan cesetlerinin, su kaynaklarına bulaştırılmasının yerini, bilinen belirgin bir hastalığın hedefe bulaştırılması almıştır. 1763 yılında, İngiliz Kuvvetlerinin Kızılderililere dağıttığı çiçek bulaştırılmış battaniyeler bu açıdan milat kabul edilmiştir. Tablo’da ifade edilen Pizarro’nun 1500 yılında Güney Amerika yerlilerine çiçek bulaştırması vakası, hastalığın insanlar arasındaki çeşitli ilişkilerle de bulaşmış olmasından dolayı ilk örnek olarak kabul edilmemektedir.(11)

19. yüzyılda kimya bilimindeki önemli gelişmeler ve kimya endüstrisinin ilerlemesiyle birlikte, etki gücü son derece yüksek biyolojik ajanlar geliştirilmeye başlandı. Bu açıdan 19. yy mikroorganizmaların ve onlardan geliştirilen ürünlerin öne çıktığı bir dönemdir.(12) Bu ajanlar aynı zamanda 1. Dünya Savaşı öncesinde, savaşta kullanılmak üzere bir hazırlık evresinin meyveleri olarak kabul edilebilir.(13)

Yıl                                            Vaka

 

MÖ 15-12 yy.                      Hititliler hasta insan ve hayvanları, düşman
topraklarına göndererek hastalık yaydılar.

 

MÖ 6 yy.                                Asurlular düşman kuyularını çavdar mahmuzu adlı
bitkiyle zehirlediler.

 

MÖ 6 yy.                                Yunanlı General Solon, ordusuyla Krissa şehrini
kuşattığı sırada, su kaynaklarını zehirlemek için marulcuk (karacaot) kullandı.

 

431-404                               Spartalılar Pelepones Savaşları sırasında Platea ve
Delium’da ateşlendirme özelliği olan, karasakız ve sülfür kullandı.

 

MÖ 4 yy.                                İskitler, oklarının ucuna dışkı bulaştırarak düşman
üzerine attılar.

 

MÖ 360                                 Ainaias, sülfür, reçine, karasakız, kıtık ve talaş
bulaştırılmış saksı kullanılması fikrini ileri sürdü.

 

MÖ 2 yy.                                Kartacalılar düşmanlarını sakinleştirmek için şarapların
içine adamotu kökü kattılar.

 

MÖ 184                                 Hannibal komutasındaki Kartaca Donanması,
Bergamalılar ile yaptıkları savaş sırasında, düşman donanmanın içine, toprakla dolu saksılar fırlattılar. Saksıların içinde bulunan yılanlar aracılığıyla yılan zehiri (serpent toksin) bu savaşta biyolojik silah olarak kullanıldı.

 

960-1279                             Çinliler muharebelerde arsenik dumanı kullandı.

 

1155                                     İmparator Barbarosa, İtalya Tortona’daki düşman su
kaynaklarına insan cesetleri bulaştırdı.

 

1340                                     Normandiya Dükü Jean, İngiliz komutan Sir Walter of
Manny tarafından ele geçirilmiş olan Thun l’eveque kalesini kuşatarak, mancınıklar aracılığıyla surlardan içeri ölü atları fırlattı.

 

1346                                     Moğollar, Cenevizlilere ait Kırım yarımadasındaki
Caffa Kalesini kuşatma esnasında, şehri ele geçirmek için, mancınıklarla düşman surlarından içeriye, vebadan ölen askerlerinin cesetlerini fırlattılar.

 

1422                                     Bohemya’da, Karlstein kuşatması sırasında, Prens
Coribut komutasındaki kuvvetler tarafından, mancınıklar yardımıyla surlardan içeriye, savaşta vebadan ölen askerlerin cesetleri, gübrelik dışkı ve çöp yığınları fırlatıldı.

 

1495                                     İspanyollar, İtalya Naples’te, düşmanları olan
Fransızlara sattıkları kırmızı şaraplara, cüzzam olan kişilerin kanlarını bulaştırdılar.

 

1500                                     Pizarro Güney Afrika’nın yerli halkına çiçek
bulaştırılmış elbiseler hediye etti.

 

1452-1519                          Leonardo Da Vinci, kuşatmalar esnasında düşmanın
direncini kırmak için arsenik dumanı kullanılmasını önerdi.

 

1570                                     Avusturyalı şövalye Veit Wulff von Senftenberg,
Belgrad’ı Türklere karşı savundukları sırada Hunyadi’nin arsenik dumanı kullandığını rapor etti.

1650                                     Polonyalı General Siemienovicz, düşmanlarına
fırlatmadan önce kuduz köpeklerden aldıkları salyaları etraftaki çukur alanlara yaydılar.

 

1611                                     ABD’de Virginia’da yerli kabile şefi Powhatan,
bölgeye yerleşmeye başlayan İngiliz göçmenlere toksik-halüsinojik haplar dağıttı.

 

1675                                     Almanlar ve Fransızlar tarihte ilk kez zehirli silah
kullanmama anlaşması yaptı.

 

1710                                     Bugün Estonya’nın başkenti olan Tallin’de bulunan
Reval’deki kuşatmada Rus birlikleri şehirden içeri mancınık aracılığıyla veba kurbanlarının cesetlerini fırlattı. Akabinde şehirde veba salgını yaşandı. Olayla ilgili resmi tek kayıt bir İsveç askeri belgesidir.

 

1763                                     1754-1767 döneminde Kuzey Amerika’da, İngilizlerle
Fransa-Kızılderili ittifakı arasında süren savaş esnasında İngiliz komutan Sir Jeffry Amherst, Amerikan yerlilerine çiçek hastalığı bulaştırılmış battaniye dağıtmak suretiyle Fransızların müttefiki olan yerliler arasında ciddi ölümlere ve salgına sebep oldular. 1767 yılında bu kez Amherst’in astlarından olan Yüzbaşı Ecuyer Kızılderililere çiçek bulaştırılmış mendiller ve battaniyeler dağıttı.

 

1775                                     İngiliz kuvvetleri, Boston’da aşılama yöntemini
kullanarak çiçek hastalığını yaymaya çalıştılar.

 

1797                                     Napolyon, İtalya’nın Mantuna çevresindeki ovalara
malarya bulaştırdı.

 

1863                                     ABD İç Savaşı sırasında Konfedere Devletler, Birleşik
Devletler askerlerine sarı humma ve çiçek hastalığı bulaştırılmış giysiler sattılar.

Tablo. 20. yüzyıla kadar bazı savaşlarda uygulanmış biyolojik savaş taktikleri.(14)(15)(16)(17)(18)(19)(20)(21)

Gelecek yazımızda; 20. yüzyılda biyoloji bilimindeki önemli gelişmeleri, biyolojik savaşa temel teşkil edecek konular bağlamında ele alacağız. Ayrıca bazı devletlerin biyolojik savaş programlarını, geliştirme süreçlerini ve sahadaki uygulamalarını aktaracağız.

Son notlar

[1] Çetiner, S. (2011). Biyogüvenlik nedir, ne değildir? Tarlasera. s. 88. [Elektronik sürüm: http://research.sabanciuniv.edu/18136/1/Biyog%C3%BCvenlik_Nedir_Ne_de%C4%9Fildir.pdf]

[2] Szinicz, L., (2005). History of chemical and biological warfare agents [Elektronik sürüm]. Toxicology, 214, s. 167-181.

[3] [3] Von Lubitz, Dag K. J. E., (2004). Bioterrorism: Field guide to disease identification and initial patient management. Washington D.C.

[4] Guillemin, J. (2005). Biological weapons: From the invention of state-sponsored programs to contemporary bioterrorism. New York: Columbia University Press. s.20.

[5] Kortepeter M. ve diğ. (2011). Medical management of biological casualties handbook, 7. bs. (Frederick: US Army Medical Research Institute of Infectious Diseases [USAMRIID]), s. 1.

[6] Christopher, G. W., Cieslak, T. J., Pavlin, J. A., Edward, M. E., Jr. (1997). Biological warfare: A historical perspective. JAMA, 278, s. 412-417.

[7] Jacobs, M.K. (2004). The history of biological warfare and bioterrorism. Dermatologic Clinics, 22, s. 231-246.

[8] Jacobs, M. K., age., s. 232.

[9] U.S. Army Medical Department Borden Institute. (2007). History of biological weapons: from poisoned darts to intentional epidemics. Washington D.C.: US Office of the Surgeon General at TMM Publications.

[10] Poupard, J. A. Miller, L. A. History of biological warfare: Catapults to capsomeres. In: Zilinskas (ed). The Microbiologist and Biological Defense Research. Ethics, Politics, and International Security. Ann NY Acad Sci 1992;666: s. 9-20.

[11] Yenen, O. Ş. (2003). Biyolojik silahlar: geçmişten günümüze. Flora. 8;(4):257-261

[12] Yenen, O. Ş. age. s.258

[13] Szinicz, L., age. s. 167.

[14] European Molecular Biology Organization. (2003, Nisan). The history of biological warfare. (Special Issue). Heidelberg: Frischknecht, F., S 48-S 52

[15] Anderson, B., Friedman, H. & Bendinelli, M. (Eds.). age. s.19.

[16] Korteper M, Christopher G, Cieslak T, Culpepper R, Darling R, Pavlin J, et al, age, s.1

[17] Smart J. K., 1997, in: Textbook of military medicine, medical aspects of chemical and biological warfare (F. R. Sidell, E. T. Takafuji, and D. R. Franz, eds.), Office of the Surgeon General, Washington D.C., pp. 9–86.

[18] Wheelis, M. age. s. 8-34.

[19] Hopkins D. R., 1983, Princes and peasants. smallpox in history, Chicago: University of Chicago Press.

[20] Wheelis M., 2002, Biological warfare at the 1346 siege of Caffa, Emerg. Infect. Dis. 8:971–975.

[21] Noah D. L., Huebner K. D., Darling R. G., and Waeckerle J. F., 2002, The history and threat of biological warfare and terrorism, Emerg. Med. Clin. N. Am. 20:255–271.

 

Tarih
Etiketler
savaş
biyolojik savaş
biyoterör
salgın