İnsanoğlunun kendini üstün görme anlayışı, insanlığın ilk yıllarına kadar dayanıyor. Özellikle ergenlik döneminde insan kendini dünyanın merkezi zannediyor. Peki, gerçekten insan dünyanın merkezinde midir? Diyelim ki insan dünyanın merkezindeyse, dünya evrenin merkezinde midir? Bu yazıda evreni anlamaya çalışalım. Evren nasıl bir yer, asla tamamını anlayamayacağız. Kısmi şekilde anlatmaya çalışalım, tabii ki 21. yüzyıl bilgisiyle. Bundan 100 yıl sonra çok farklı evren bilgimiz olabilir.
İlk önce newton fiziğinin işlediği dünya hakkında konuşalım. Yani görünür evren, en azından bizim fiziğimizin işlediği kısım hakkında konuşalım. PLoS biyoloji dergisine göre dünya üzerinde yaklaşık 8,7 milyon yaşam türü olduğu söyleniyor[1]. Bu rakam ise yalnızca tanımlanabilen kısım, %86 kısım ise tanımlanamamış durumda. Mesela yalnızca bakteri araştırmalarında tespit edilen bakteri türü 1 milyona yakın, ama yaklaşık 40 trilyona yakın bakteri türü olması bekleniyor ve bunlar tespit edilemeyenler, mikro biyoloji bunu karanlık canlı âlemi olarak adlandırıyor. Dünyada yaklaşık 7,5 milyar insan yaşarken, bir insan vücudunda yaklaşık 39 trilyon bakteri yaşıyor[2]. Aslında insan tamamen insan hücresinden oluşmuyor; %43’ü insana ait, geri kalanı mikrop, bakteri, virüs hücrelerinden oluşuyor. Yaklaşık 1,7 metrelik insan vücudunda yaşayan
Peki, bize göre bu kadar büyük olan dünya evrende ne kadar büyüklüğe sahip?
Güneş 1,3 milyon tane dünyayı içine sığdırabilecek kadar büyüktür. Bize göre devasa olan Güneş ise düğer yıldızlara kıyasla orta büyüklükte bir yıldızdır. Daha büyük yıldızları anlayabilmek için yine bizden küçük bir örnek verelim. Dünya kendi etrafında dönüşünü 1 günde tamamlarken, tespit edilen en büyük yıldız VY Canis Majoris yıldızı kendi etrafında dönüşünü 550 yılda tamamlar. Hayal etsenize 1 gününüzün 550 yılda bittiğini. Canis yıldızı bu kadar büyükken, orta büyüklükteki bir galaksinin içinde yaklaşık 200 milyar yıldız vardır. Galaksinin boyutunu daha iyi anlayabilmek için yine bir örnek verelim. İnsanoğlunun icat ettiği en hızlı jet saatte 7200 km hızda gidebiliyor. Öyle bir jet yapalım ki saniyede 300.000 km (ışık hızı) hızla gidebilsin. Bunun anlamı yaklaşık 8 dakika içinde Güneşte olabilirsiniz. Böyle bir uzay aracında seyahat ederseniz yalnızca Samanyolu galaksisinden çıkabilmeniz yaklaşık 100.000 yıl sürecektir. Galaksinin bu kadar büyük olmasının sebebi yalnızca yıldızların çok büyük olmasından dolayı değildir, aynı zamanda yıldızlar arası uzaklık çok fazladır. O kadar uzaktır ki, o uzay aracı dünyadan uzakta bir yerdeyken uzay aracının içinden es kaza düşmüş olsanız on binlerce yıl hiçbir şeye çarpmadan düşmeye devam edebilirsiniz.
Gökyüzündeki en yakın yıldız bize 4 ışık yılı uzaktadır. Bunun anlamı gökyüzüne baktığımızda en yakın yıldızın ışığı (yani görüntüsü) bize 4 yılda gelir ve biz 4 yıl önceki halini görürüz ki çoğu yıldız yüzlerce ışık yılı ötededir. Eğer yıldızın içinde birileri olsaydı ve oradan bize bakıyor olsalardı, saniyede 300.000 km hızında giden ışığın görüntüsü onlara ancak yüz yıllar sonra gideceği için bizim yüzlerce yıl önceki halimizi göreceklerdi, devrimlerin olmadığı, imparatorlukların daha yıkılmadığı zamanları. Yıldızlar arası mesafeden dolayı o kadar boşlukla doludur galaksiler. Ve bizim keşfettiğimiz evrene gelirsek, bizim galaksimizden çok daha büyük galaksilerin bulunduğu yaklaşık 200 milyar galaksi bulunur. Yazının başından beri ne kadar çok büyük şeylerden bahsedildi. Peki, bunca büyük şeyler evren midir? 200 milyar galaksi, her bir galaksinin içinde yaklaşık 200 milyar yıldız, ayrıca gezegenler ve uyduların tamamı evrenimizin %5’ ini kaplar. Yani evrenin yalnızca %5 ini keşfedebildik. Bilim insanları bunca büyüklüğü bize normal madde diye adlandırıyor. Bırakın Dünyayı, galaksimiz bile normal maddenin içerisinde küçük bir bakteri kolonisi kadar büyüklükte neredeyse. Geriye kalan %95’lik kısmının ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Teorisyenler geriye kalan evrenin %27’sini kara madde, %68’ini de kara enerji olarak tanımlıyor. Kara denilmesinin sebebi, bilinmemesi. Hiçbir normal madde ile etkileşmiyor, bu yüzden de bu şekilde tanımlanıyor. Bilim insanları saniyede trilyonlarca kara maddenin vücudumuzdan geçtiğini söylüyor ama asla bizimle etkileşmiyor. Aynı zamanda evrenimiz kara enerji sayesinde gittikçe balon gibi genişliyor. Peki, bu kadar büyük bir evren tek başına mı? Hipotezlere göre hayır. Stanford Üniversitesi’nde çalışan fizikçi Andrei Linde ve Vitaly Vanchurin’e göre
Makro evren için bildiklerimiz, bulabildiklerimiz şimdilik bu kadar. Yıllar sonra evreni nasıl yorumlayacağımız şimdilik muamma. Belki yüzyıllar sonra torunlarımız biz atalarına bakıp gülümseyecek. Ama şimdilik elimizdeki verilerle en iyi evren yorumu bu şekilde yapılabiliyor.
Bu kadar büyük bir evrende küçücük evren var mı? Yıldız ve gezegenlerden oluşmuş makro evrene karşı, quarklar ve elektron gibi çok çok küçük parçacıklardan oluşmuş kuantum dünyası. Ve bu küçük parçacıkların oluşturduğu atom, molekül, tabii bunların birleşmesiyle oluşan insan. Bu dünyadaki atomlar, moleküller ve elektronlar arasındaki boşluk o kadar çok ki, bunları iyice sıkıştırmayı başarsaydık 7.5 milyar insan bir tane elmanın içerisine sığabilecekti. Makro ve mikro dünyanın kanunları birbirine benzemese de yapısal olarak birbirine benziyor. Mikro dünyanın içinde çok küçük farklı boyutlar olabileceğinden bahsediliyor. Bilim sanıldığı gibi en olgun dönemini yaşamıyor. Daha yeni adımlar atmaya başladık ve hem mikro dünyada hem de makro dünyada bilinmeyen çok bilinmezimiz var. .
Kaynaklar
[1] https://www.bbc.com/news/science-environment-14616161
[2] http://www.microbiomeinstitute.org/blog/2016/1/20/how-many-bacterial-vs-human-cells-are-in-the-body
[3] https://www.sciencedaily.com/releases/2008/12/081217192745.htm
[4] https://phys.org/news/2009-10-physicists-parallel-universes.html
Bu yazı Bilim ve Ütopya'nın nisan 2019 sayısında yayımlanmıştır.