Can darlığı

Duyma, düşünme, mana verme, yorumlama, anlama gücü zayıflamış; umudu, beklentisi çökmüş, insanlarla ilişkisinde yetersiz insandır canı dar olan. Yalnız bireylerin değil, toplulukların, toplumların, kültürlerin de bir anlamda canı vardır. Onlar da can darlığı yaşayabilirler, tıpkı günümüzde ülkemizin yaşadığı can darlığı gibi.

İnsanların canı, bedenleri, duyguları ile düşünme, anlam verme, ilişki kurma güçlerinden oluşur. Darlanma bedenlerinde, duygularında, düşüncelerinde, anlam ve değer yaşama güçlerinde görülür. Toplumların, kültürlerin canı, onların fiziksel, coğrafi, ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel, etik, tinsel (manevi) yapılarından oluşur. Burada darlanma, o kültürün bilimde, sanatta, düşüncede yaratıcı olamamasında, ahlaken çöküşünde görülür.

Can darlığını anlamak için can dirliğinden, can enginliğinden kısaca söz etmeliyim. Can dirliğinin, can enginliğinin, genişliğinin kimi belirtileri şunlar olabilir:

1.Bedenin sağlığı, gücü, enerjisi, canı bütünlüğü ile yaşatacak güçtedir.

2.Duygular, tüm canlılığı, iniş çıkışıyla yaşanmaktadır.

3.Seçenekler görebilen, kalıplara sıkışmamış, yaşadıklarından olabildiğince geniş biçimde beslenerek, çeşitlenip zenginleşen eleştiri ve yorumlama gücüne sahiptir.

4.Kendisiyle, çevresiyle, insanlarla, toplumla, onlara katkıda bulunarak ilişkiler oluşturabilmektedir. Yaşama katkıda bulunarak katılabilmektedir.

5.Sahip olduğu potansiyeli, olanakları gerçekleştirebilme, geliştirebilme gücü vardır.

6.Can, karşısına çıkan sorunların, sıkıntıların, belaların üstesinden gelmeye çalışırken dağılmaz, can bilişenlerinin toplandığı can odaklarını korur. (Can odakları candaki enerji merkezleridir!)

7.Can açıklıkla, açılarak var olur.

Can darlığını bu son saptamadan çıkarak anlatmaya başlayabiliriz. İnsan candır ve can açıktır. Yaşanan canı kapatıyor. Kapanan can daralıyor. Daralan can candaşına ulaşamıyor. Çevresinde daralmış bir yaşam alanı belirliyor, çevresine çit çekiyor. Dışında kalanları düşman biliyor. Daralmış yaşam alanına kendine tehdit oluşturmayanları alıyor. Üzerlerinde egemenlik kurabilecek olduklarını topluyor. Onları çit içinde tutabilmek için geçmişe göndermeler yapan bir öykü oluşturuyor, o öyküden türeyen çeşitli öyküler yazıyor.

Böylece çevresini çitlerle kuşatmış, içinin dar alanlarına kilitlenmiş insan, kendini ve dünyayı, oluşturduğu öykülerin kurgusuyla görmeye zorluyor. Sıkışıyor. Gerçeğin karşısına çıkardığı olaylara kendi dar alanından bakarak, kendini çit içinde haklı, doğru, gerçeklik tarafından onanan bir insan olarak görmeye çabalıyor. Göremedikçe gerçeği çarpıtıyor. Çarpıtılmış gerçekle canının açılması zora giriyor, yaşama tutunduğu can kökleri kurumaya başlıyor. Kurumakta olduğunu duyar duymaz dar can, çitin içindekiler de dâhil olmak üzere çevresine saldırmaya başlıyor. Kendisine oyun oynandığını, aldandığını ileri sürüyor. Sıkışık canın saldırganlığı, kendini oluşturan can dallarının (bedeni, duyguları, düşünme, mana verme, çevreyle ilişkiler) üst üste binmesine, bir can tıkışıklığı yaşanmasına yol açıyor. Yaşantıları canına tıkıştırılıyor. Tıkıştırılanlar arasında bir ayıklama, düzenleme yapamıyor. Düşünceleri duygularına, duyguları ilişkilerine karışıyor. Kendini düzenleyemiyor. Can odağı gücünü yitiriyor, canın öğeleri arasındaki eşgüdüm bozuluyor.

Dar can açılamaz. Hem içine hem de dışına! Can içine ve can dışına! Açılmaktan, genişlemekten korkar. Anlamaktan, bilmekten çekinir. Darlığın yol açtığı dengesizliği, sıkışıklığı kendinden saklamak için, kendinden olduğuna, kendini onayladığına inandığı bir çevreyle sınırlar ilişkilerini.

Açılma özürlü dar can, açık olamaz. Can açıcı yaşam alanı yoktur çünkü! Saplantılarla doludur zihni; ağır kaygıları vardır. Çarpıttığı gerçeklikten kaçmaya çalıştıkça canını hareket ettirebileceği alan daralır. Zihni, bakışı, görüşü adım adım kapanır.

Dar can içine açılamaz. Kendisiyle karşılaşamaz. İçinin, duygularının, düşüncelerinin dünyasını keşfedemez. İçinde dar bir bölgeye demirlemiştir kendini, oradan da dışarı çıkamıyordur.

Dar can dışarıya da açılamaz. Dışarıyı kendi gözüyle göremediği için. Ona gerçekliği anlatan, işine gelen bilgilerle yaşamaya çalışır. Gördüğünü bilinçli ya da bilinçsiz olarak sürekli örtmeye çalıştığı için yorulur. Yoruldukça yılar, çekilir, kapanır.

Dar can, sığdır, kaba heyecanlar yaşar. Dar canların bir bölüğü durumunun farkında değildir (uyuyan dar!). Bir bölüğü saldırgandır, bir bölüğü etkileyerek diğer canları da darlaştırır. Kendinden geçici de olsa memnun olanları vardır. (Uyuyanlar arasında!) Acılı, kaygılı dardan umut olabilir.

Can açılmak ister, bir çiçek gibi. Kaç yaşında olursa olsun, büyümek, çoğalmak, çeşitlenmek ister. Farklıyı, ötekini anlamak, onunla candaş olmak ister. Dar can, canını daraltarak yaşamda kalmak ister.

Ülkemizin canı, genişliklerin canıdır. Binlerce yıldır kültürlerin kaynaştığı bir coğrafyada bu can açacaktır. Canı dar olanlar, gelecekte bir bir, bu açılış, genişleme içinde yitip gideceklerdir.

Ahmet İNAM
ODTÜ Felsefe Bölümü

Bu yazı Bilim ve Ütopya'nın temmuz 2016 sayısında yayımlanmıştır.

Can Pınarından