Antropoloji

Diyalektik mantığın simgesi Venüs Yıldızı, tutulacak yolu gösterdi

İlksel uygarlaştırıcı kadınlar onunla özdeşleşti. Tanrıçalar yozlaştırılmadan, içleri boşaltılmadan önce, doğadaki diyalektiği Venüs Yıldızı temsil eder. Sabah (genelde saat beşte) doğduğunda 'Sabah Yıldızı’ adını alır ve savaşla; akşam doğduğunda ise ‘Akşam Yıldızı' adını alır ve aşkla ilişkilendirilir.

En sosyal hayvan

Homo Sapiens türünden “sosyal hayvan” şeklinde bahsetmek oldukça yaygındır. Fakat pek çok hayvan türü farklı şekillerde sosyal olduğundan, bu unvanın tam olarak ne kastettiği tartışmaya açıktır denilebilir.

En sosyal hayvan

Homo Sapiens türünden “sosyal hayvan” şeklinde bahsetmek oldukça yaygındır. Fakat pek çok hayvan türü farklı şekillerde sosyal olduğundan, bu unvanın tam olarak ne kastettiği tartışmaya açıktır denilebilir.

Primatlarda yer değiştirme hareketleri

Günümüz insanı, nesli tükenen insan ve ön insanlar, kuyruklu ve kuyruksuz bütün maymun türleri, taksonomide “primatlar” adı verilen bir takımda yer alırlar. Yani insan da bonobo da halka burunlu maki de birer primattır. Bugün insan haricindeki hiçbir primat bipedal (iki ayaklı) değil. Ama nesli tükenenler arasında hem insanlar hem de ön insanlar iki ayakları üzerinde hareket ediyordu. Dinozorlar ve kuşlar ise primat olmayan meşhur bipedallerdendir.

Bipedalizme geçiş insan sosyalliğini nasıl etkiledi?

İnsanın erken dönem atalarının (ilk homininler) iki ayakları üzerine dikelmeye başlaması insan evriminin kuşkusuz en kritik dönüm noktasıdır. Nitekim antropoloji giriş kitaplarında (örneğin bkz. Kottak, 2016:128-129) insan-şempanze ayrımından sonra insana uzanan çizginin başlangıcında “bipedal” hareket eden homininlerin olduğu vurgulanır ve bipedalizm, insanı insan yapan karakter listesinde ilk sıraya konulur. Bipedalizmin önemi insan fosillerinin neredeyse hiç olmadığı dönemlerde dahi fark edilip, üzerine hayli kafa yorulmuş konuların başında gelmektedir.

Bipedalizme ne kadar uygunuz?

Fosil kayıtlarına bakacak olursak, yaklaşık yedi milyon yıldır belli bir düzeyde iki ayağımızın üstünde yürüdüğümüzü görürüz. Belli düzeyde diyorum, çünkü öncül iki ayaklı atalarımızın bipedalizmi bizimkinden farklıydı. Kolları bacaklarından uzundu ve omurgaları henüz tam olarak bizimki gibi değildi. Ayrıca evrim sürecinde bir özellik pat diye kazanılmaz, “kazanılmaya başlanır.” Evrimde, aniden özellik yükleme gibi bir durum söz konusu değildir.

Dik yürümenin getirdiği anatomik değişimler

İnsan beyninin gelişimine zemin hazırlayan en önemli olgu, dik yürümedir (bipedalizm). Çünkü dik durmayı benimsemiş bir canlının kafatası, az miktardaki bir kas desteği ile omurga üzerinde dengede kalabilir. Kısmen eğik duran kuyruksuz büyük bir maymunun (Antropoid ape: goril, şempanze) iri ve öne doğru çıkık kafatasını dengede tutabilmesi için, kuvvetli bir kas baskısı gerekir. Fakat dik yürüyen bir hominidin başında bu kadar güçlü bir baskı yoktur. Böylece beynin gelişmesi için temel zemin oluşmuştur.

Bipedalizmin evrimi

Bipedalizm nedir?

Bipedalizm, primat takımı içerisinde sadece Hominidae (insan ailesi) üyelerinde görülen, iki ayak üzerinde dik duruş ve yürüyüş hareketidir. Bu özellik insanın soy ağacında çok erken bir dönemde kazanılan oldukça önemli bir davranışsal basamak olarak insan ailesinin, insan üst ailesinden ayrımındaki temel özelliklerinden biridir. Bipedalizmle birlikte iskelet yapısında büyük morfolojik değişmeler gözlenmiştir.

Tarihi belgelerin ışığında Atatürk ve evrim eğitimi

Atatürk’ün ve onunla birlikte cumhuriyetin kuruluşunda yer almış kadroların, evrim hakkındaki düşüncelerini ve çalışmalarını yazmak, kolay bir iş değildir. Fakat bu konularda şüphe götürmeyecek bilgilere ulaşmamızı sağlayan, sağlam kaynaklar mevcut. Bunlardan biri, 1931-1941 yılları arasında liselerde okutulmak amacıyla yazılmış tarih kitapları serisidir. Bu kitaplar, o zamanki adı “Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti” olan Türk Tarih Kurumu tarafından hazırlanmıştı. İstanbul’da, devlet matbaasında basılan bu kitapların önsözünü incelediğimizde, bazı durumlardan yakınıldığını görüyoruz.

Büyü ve sanatın ortak kökenleri üzerine

İnsan toplumunun çekirdeğini küçük bir göçebe topluluk oluşturmuştu. Bunları insansı maymunlardan ayıran özellik, elleriyle bazı ilkel araçlar yapmaları ve ateşten yararlanmalarıydı. İnsan toplumu bu ilk çekirdeğin bölünmesi sonucunda gelişti. Bu göçebe topluluk, ilkin, her ikisi de dıştan evlenme kuralına bağlı iki yarıma bölündü. Bir yarımın erkekleri öteki yarımın kadınlarıyla çiftleşti. Doğan çocuklar analarının bağlı olduğu yarımın üyesi sayıldılar. Daha sonra bu yarımlar da kendi içlerinde bölündü. Böylece, iki yarım ve dört klandan oluşan basit tribü yapısı ortaya çıktı.