Canlılığın kökeni üzerine bilimsel varsayımlar ve spekülasyonlar

Bilim ve Ütopya’nın Yazı Kurulu, derginin Ocak 2018 sayısında kapak konusu yapacakları “Abiyogenez” ile ilgili bir yazı hazırlamamı teklif ettiğinde oldukça zor bir işe kalkışıldığını biliyordum. Çünkü, cansız maddelerden ilk canlının oluşum sürecini tanımlayan kavram, bilimin en önemli ama aynı zamanda en karmaşık araştırma alanı olan “Yaşamın (canlılığın) Kökeni” konusunun kalbinde yer alıyordu. Bundan dolayı, sözlü olsun yazılı olsun bütün kültür tarihi boyunca insanlık, bu sorunla ilgili sayısız çeşitlilikte bilgi ve düşünce ortaya koymuştu ve bu uğraş hız kesmeden günümüzde de devam ediyordu.

Deneysel bilimin güçsüz olduğu antik dönemlerde: “Nereden geliyoruz?” sorusuna yanıt bulma ihtiyacını, dinsel dogmalar ve folklorik efsaneler karşılamıştı. Daha sonra felsefe ve öteki kültür araçları devreye girdi. Binlerce yıllık bu entelektüel çabanın ortaya koyduğu devasa külliyat, insan bilincini derinden etkiledi ve bu etkinin hâlâ sürdüğü herkesin bildiği bir gerçek. Sonuç olarak, ele alınan konu, efsanelerin, mitolojinin, dogmaların, safsataların, önyargıların gerçek sanıldığı ve çağdaş bilimin güçlük yaşamaya devam ettiği bir alanda kalem oynatmak demekti. Fakat öte yandan, bilimin açıklayamadığını hiçbir şeyin açıklayamayacağı gerçeği bizlere, yaşamın yani canlının kökeniyle ilgili bilimsel bulguları toplumla paylaşma yükümlülüğü veriyordu.

 

Yaşamın milyarlarca yıllık serüvenine giriş

“Yaşam bir mucize değildir. Dünyamızda onun oluştuğu koşulların yinelendiği herhangi bir gezegende ve zamanda meydana gelmesi beklenebilecek doğal bir olaydır.”
Harold C. Urey (Time dergisi, 24 Kasım 1952)

Dünyamız en az 4,54 milyar (4540 milyon) yaşında bir gök cismidir. Ondan kopan uydumuz Ay’ın kabaca 4,51 milyar yıl yaşında olması bununla uyumludur (Barboni ve ark., 2017). Gezegenimizde saptanabilmiş en yaşlı kayaçların (Kuzeybatı Kanada’daki 3,96 milyar yıllık granit kayalar) Dünyamızın yaşından daha genç olması bu konuda bilimcileri, Güneş Sistemimizden gelecek bilgilere yöneltmiştir. Dünyamızdaki hücresel yapıya sahip en eski canlı fosilleri yaklaşık 3,7 milyar (3700 milyon) yıllıktır ve Grönland adasındaki kayaçlarda saptanmıştır (Nutman ve ark., 2016). Batı Avustralya’dan elde edilen zirkon kristalleri içinde bulunan en eski biyogenik (yani biyolojik aktivite sonucu oluşmuş) kimyasal fosillerin, 4,1 milyar yıl önceye tarihlenmesi araştırmacılara, gezegenimizdeki yaşamın sanılandan daha eski bir zamanda ortaya çıktığını göstermiştir (Bell ve ark., 2015). Temple Universitesi’nden zoolog Prof. Stephen Hedges’in bu yeni bulguyla ilgili yorumu ilginçtir: “Şayet yaşam Dünyamızda göreceli olarak bu kadar çabuk ortaya çıktıysa, evrenin yaygın bir özelliği olabilir”.

 

Zamanın acımasızlığına karşı direnen insanın merak duygusu

İlk canlının oluştuğu devirdeki hava, su ve toprak koşulları ve daha birçok noktayla ilgili doğrudan somut bulguların çok az olması, konu üzerine bilimcilere sadece varsayımda bulunma şansı vermektedir. Geçen zamanın uzunluğu, o devre ait neredeyse bütün kanıtları silip süpürmüştür. Bu nedenle, bundan sonra okunacaklar, gerçeğin bizzat kendisi olmasa da onu öğrenme yolunda harcanan çok ciddi bilimsel çabaların bir hikayesidir.

Dünyamızın oluşumu Güneş Sistemimizin oluşumundan göreceli olarak “kısa” süre sonra yani kabaca 60 milyon yıl sonra gerçekleştiği için, o zamandan kalma “artık malzemeyi” temsil eden asteroid ve kuyruklu yıldızlardan gezegenimize düşen meteoritlerin kimyasal analizleri, Dünyamızı meydana getiren yapıtaşları ve onun oluşum koşullarına ilişkin bilgimizin temelini teşkil eder. Son yıllarda bunlara, uydumuz Ay, kuyruklu yıldızlar ve komşumuz Mars’a ait yüzey örneklerinin incelenmesi ve atmosfer dışında yörüngeye oturtulan uyduların taşıdığı çok duyarlı spektral analiz cihazlarıyla birçok gök cisminden toplanan veriler de eklendi. Belki bunlardan daha da önemlisi, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren araştırmacıların yaşamın kökenini aydınlatmaya dönük tasarladıkları mükemmel deneylerden elde edilen şaşırtıcı bilgilerdir.

Haluk ERTAN
New South Wales Üniversitesi, Avustralya

Yazının tamamı Bilim ve Ütopya'nın ocak 2018 sayısında!

Biyoloji