Birûnî: Suni seçimle evrim teorisinin doğuşu

Ünlü bilim adamı ve filozof Birûnî, 973 yılında Havârizm şehrinin bir kenar mahallesinde dünyaya gelmiştir. 1051 yılında Gaznelilerin başkenti Gazne şehrinde ölmüştür.

Aslen Türk olan Birûnî'de, daha küçük yaşta ilme büyük bir merak ve ilgi vardı. Başta matematik ve astronomi olmak üzere birçok ilmi öğrenmiştir. Devrinin meşhur ilim merkezlerine seyahatler yapmış ve başta İbn Sînâ olmak üzere, devrinin seçkin bilim adamlarıyla görüşme fırsatı bulmuştur. Özellikle matematik, astronomi ve fizikte önemli buluşları ve yeni teorileriyle dikkati çeken Birûnî, eczacılıktan felsefeye, matematikten tarihe kadar çeşitli bilim dallarında eserler vermiştir. En meşhur eserleri arasında, Kitâbu't-tefhîm, el-Kânünu'l-Mes'üdi, Kitâbu's-saydele, Kitâbu tahkik mâ li'l Hind, el-Âşâru'l-hakıyye ve Kitâbu'l-cemâhir gibi eserler bulunmaktadır. Eserlerinin toplam sayısı 180’i geçmektedir.

Birûnî ve evrim
Birûnî'nin düşüncelerinin çeşitli yönleri üzerine araştırma yapan bazı modern araştırmacılar, onun evrimci fikirlere sahip olduğunu ortaya koymuşlardır.(1) Gerçekten de, eserleri incelendiğinde Birûnî'nin kâinatın oluşumunu evrimci bir yaklaşımla izah ettiği görüldüğü gibi, canlı türlerinin aktüel biyolojik evriminden de bahsettiği görülür.

Ne var ki, Birûnî'nin çeşitli evrimci görüşleri, Nazzâm ve Câhız gibi evrimcilerin teorileriyle karşılaştırıldığı zaman, bunların pek de yeni ve orijinal fikirler olmadıkları görülür. Bununla birlikte Birûnî, canlıların suni (artificial) seçim yoluyla evrimini ve evrimleşmenin ölçüsü olarak “tabiat ekonomisi” fikrini ilk defa ortaya koymakla, Câhız'daki genel biyolojik evrim teorisine büyük bir katkıda bulunmuştur. Böylece, İslam kültüründeki geleneksel biyolojik evrim teorisi, Birûnî'yle doruk noktasına ulaşarak mükemmelleşmiştir.

A) Jeokimyasal evrim: Kâinat ve türlerin oluşumu
Mükemmel bir ilmi zihniyete sahip olan Birûnî'nin, yaratılışın ne zaman ve nasıl başladığı konusundaki yaklaşımı oldukça bilimsel ve temkinlidir. Meseleyi, sadece kendisinin ve başkalarının bilimsel araştırmaları sonucu ulaşılan bilgilerle değil, İslamiyet, Hıristiyanlık, Yahudilik, Sabiilik ve Maniheizm gibi, bütün dinlerdeki ilgili bilgilerle de irdeler. Böylesine geniş ve zengin bir yaklaşım, Birûnî'ye, dini ve bilimsel bilgileri birbiriyle ve aynı zamanda her grup bilgiyi kendi içinde yargılama fırsatı vermiş; buna bağlı olarak, o, doğru ve kesin bilgi ve inançları yanlışlarından kolayca ayırarak, konu ile ilgi daha tutarlı ve daha doğru çözümler ortaya koyabilmiştir. Diğer Müslümanlar gibi, Birûnî de yaratılışı, Allah'ın hür iradesinin bir eseri olarak görür. O, kâinatın yok iken sonradan yaratıldığını; ancak yaratılışın ne zaman ve nasıl başladığı hakkında tam ve kesin bilgilere sahip olamayacağımızı söyler; çünkü ona göre, elimizde bu hususta ne açık ve seçik yazılı belgeler vardır ne yaratılışın başlangıcına sahne olmuş doğal olaylar devam etmektedir ne de dinlerde bu konulara ilişkin yeterince aydınlatıcı bilgi vardır. Konuyla ilgili dinî bilgileri de inceleyen Birûnî, özellikle Yahudi ve Hıristiyanların kendi kitaplarında verilen bilgileri yanlış tefsir edip, bilimsel verilere aykırı sonuçlara vardıklarını belirtir. Yaratılışı, insanın yaratılışıyla başlatmak ve yaratılış zamanını bizim ölçümümüzle, her biri yirmi dörder saatlik altı gün olarak tespit etmek, bu tür yanlış sonuçlardandır. Nazzâm gibi, Birûnî de, bütün bu bilgileri eleştirerek reddeder.

Birûnî'nin konuyla ilgili söyledikleri, yukarıda anılan fikirleri destekler mahiyettedir: Zamanın başlangıcı ve dünyanın yaratılışı için, sonlu ve sayılabilir binlerce yılı veya bir an ile ifade edilebilecek, tayin edilmiş herhangi bir zamanı öngörmek mümkündür. “Allah'ın Kitabı” ve doğal olaylar da bu hususta açık bir şey söylemediğinden, her şey, bir kimsenin bu konuda işittiği şeyde, ne kadar doğruluk payı olduğuyla sınırlıdır.

Yahudiler ve Hıristiyanlar gibi, ilahi bir kitabı olanlarla; Sabiiler ve Maniler gibi daha başkaları, olayları tarihlendirmeye, insan türünün yaratılışıyla başlamada hemfikirdirler. Fakat onlar, insanın çıkış süresinin tayininde büyük bir ayrılığa düşmüşlerdir. Tevrat'ın şu iki başlangıç ayeti hariç, onlar, dünyanın oluşuna göz atmamışlardır; bu iki ayet mealen şöyledir: "Başlangıçta Allah, göğü ve yeri yarattı. Ve yer şekilsiz ve boştu ve Allah'ın ruhu suların yüzünde hareket etmekteydi."(2) Onlar, dünyanın yaratılmaya başlanmasının, haftanın ilk günü olduğunu düşündüler... Çünkü, gece ve gündüz gibi sürelerin sebebi, güneşin doğması ve batmasıydı; Güneş ve Ay, haftanın dördüncü günü yaratılmıştı. Bu günlerin, bizim saydığımız günler olduğunu   düşünmek nasıl mümkündür! Kur’an şöyle der: "Rabbinin katında bir gün, saydıklarımızdan bin yıl gibidir."(3)  Başka  bir  ayette  Allah: "Bir günlük sayım, elli bin yıl gibidir.(4) Açıktır ki, yaratılış zamanını, kendi gün sayımızla hesap edemeyiz; dolayısıyla, yaratılışın başlangıcı kesinlikle tayin edilemez. Tevrat, ilk insanın, yaratılış haftasının Cuma günü yaratıldığını söylemesine  rağmen,  Kur’an'da Allah: "Orada   bozgunculuk   yapacak,  kanlar akıtacak birini mi var edeceksin? Oysa biz ‘Seni’ överek yüceltiyor ve ‘Seni’ devamlı takdis ediyoruz."(5) diyor. Oluşumu uzun zaman alan yeryüzünde, örneğin, yüzeylerinde katılaşmış çamur ve kumlardan, çeşitli renk ve yumuşak parçalardan oluşan kayalardan teşekkül etmiş dağlarda gözlenen şeyler hariç, yaratılışın şartlarını da bilmiyoruz.(6)

Öte yandan, Birûnî, Kur'an'da bulunan yaratılışla ilgili ayetlerin doğru yorumlarıyla, geçmiş ve vuku bulmakta olan tabiat olaylarının, hassaten de kayalar, dağlar ve fosillerin incelenmesinin yaratılış hakkında yaklaşık bilgiler verebileceğine de inanmaktadır. Birûnî'ye göre, kâinatın ve yeryüzünün oluşumu jeokimyasal bir evrimin sonucudur. Esasen Birûnî, Nazzâm ve Câhız gibi, yaratılış ve oluşun bir evrim süreci olduğunu kabul eder. Allah, ilk olarak yarattığı temel unsurları, evrimleşme gücü ve kabiliyetiyle yaratmıştır. Bu, Birûnî'nin şu sözünde ifadesini bulmuştur: “Allah Teâlâ, insan türünü yaratmak isteyince, O, önce uygun biçimde yerin yaratılmasını belirledi ve ona doğal şeklini oluşturacak, evrimleşmeyi temin edecek gücü verdi; doğal şekilden kastım, yeryüzünün yuvarlaklığıdır.”(7)

Ayrıca, bu paragraf bize, Birûnî'nin türlerin oluşumu konusunda özellikle Nazzâm'dan farklı düşündüğünü göstermektedir. Bilindiği gibi, Nazzâm, ilk yaratılan prototip canlı türünde, gelecek nesillerin “bi'l-kuvve” gizli olduğuna, onun evrimiyle diğer canlı türlerinin türediğine inanıyordu; halbuki Birûnî, Allah'ın ezeli planına göre kâinatın, genel jeokimyasal evrimi esnasında, uygun şartlar oluştuğu zaman, madenler ve canlı türlerinin birbirinden bağımsız olarak ortaya çıktığı kanısındadır. İlk teşekkül eden su, hava, gaz ve toprak gibi temel unsurların güneş ısısı altında çeşitli derecelerdeki karışımlarının kimyasal evrimi, kainatın genel jeokimyasal evrimi esnasında, belirli zamanlarda, çeşitli cansız varlık türlerini ortaya çıkarmıştır. Allah, bu temel unsurları her canlı türünün bağlı olduğu ana türün oluşması için vasıta kılmıştır.(8) Her canlı türü, Allah'ın kendisi için uygun gördüğü çoğalma ve üreme âdetince hayatını devam ettirir. Birûnî'nin biyolojik evrim ve biyojenez teorisiyle ilgili fikirlerini işlerken, bu konuya ayrıca değineceğiz.

Kâinatın ve yeryüzünün jeo-kimyasal ve ileride göreceğimiz canlıların biyolojik evrimleşmesini, diğer Müslüman evrimciler gibi Birûnî de, her şeyden önce, Allah'ın, yarattığı ilk temel unsurları evrimleşici kabiliyet ve güçte yaratmasına bağlamaktadır. Bundan başka, özellikle yeryüzünün jeokimyasal evriminde, Birûnî, gravitasyon (çekim), semavi cisimlerin hareketlerinin tesiri ve güneş ısısı gibi, bazı ikinci dereceden faktörlerin de büyük rol oynadığını kabul etmektedir.

Birûnî, yeryüzünün jeo-kimyasal evrimleşmeyle oluştuğu hususunu, teorik olarak Kur'an'ı ve diğer dinî metinleri yorumlayarak açıklamasının yanında, tabiat olaylarını inceleyerek yaptığı bilimsel gözlemlere de dayandırmaktadır. Gerek Kur'an'da ve gerekse Tevrat'ta kâinatın altı günde(9) yaratıldığı zikredilmektedir. Daha önce belirttiğimiz gibi, Birûnî, bu altı günü, Kur'an'da zikredilen diğer gün ve zaman kavramlarıyla tefsir ederek, bunun yirmi dört saatlik gün kavramıyla ilgisi olmadığını belirtir. Hıristiyan ve Yahudilerin kendi kitaplarında geçen bu altı günü literal manada almalarını da, Nazzâm gibi eleştirir; bunların uzun evrimleşme ve oluşum devirleri olduğunu söyler. Birûnî'nin bu konuda bizzat işaret ettiği Kur'an ayetlerinden bazıları şunlardır:​

  • Rabbinin katında bir gün, saydıklarınızdan bin yıl gibidir.(10)
  • Gökten yere kadar bütün işleri Allah düzenler, sonra işler sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir gün içinde O'na yükselir.(11)
  • Melekler ve Cebrail, süresi elli bin yıl olan o derecelere  bir günde yükselirler.(12)

Birûnî'nin, yeryüzünün jeokimyasal evrim fikrini dayandırdığı kendi  gözlemlerinden  veya başkalarından naklettiği bilimsel gözlemlerden bazıları da şunlardır:

Eğer Hindistan toprağını gözlerinizle görmüş ve yapısı üzerinde kafa yormuşsanız, kazarken ne kadar derine inerseniz inin, çıkan taşların hep yuvarlaklaşmış olduğuna dikkat etmişseniz, bu taşların, dağlar ve nehirlerin büyük bir hızla aktığı yerlerin yakınında kocaman; dağlardan uzak olan ya da nehirlerin ağır ağır aktığı yerlerin yakınında ise, daha küçük olduğunu fark etmişseniz, ırmakların ağızlarına ve denize yakın yerlerdeki taşların kumlaşmış biçimleri de gözünüze çarpmışsa ve bunların tümü üzerine düşününce, ister istemez Hindistan'ın bir zamanlar deniz olduğu ve yavaş yavaş ırmaklarının alüvyonları ile dolarak kara halini aldığı sonucuna varırsınız.(13)

Aynı şekilde, uzun zaman periyotlarında, bir deniz karaya, kara da denize dönüşür. Eğer bu periyotlar, insanlığın yaratılışından önce geçmişse, bilinmiyorlar; insanın yaratılış zamanından sonra olduklarında bile hiçbir iz yoktur; çünkü aradaki uzun zaman sebebiyle, izler arasında genellikle kesiklik vardır. Özellikle, çok yavaş olmuş olayların izleri, sadece bazı âlimler tarafından bilinebilir. Bu Arap çölü, bir zamanlar, sonradan karalaşmış bir denizdi. Kuyular ve havuzların kazımı sırasında bu denizin izleri ortaya çıkmaktadır; çünkü çöl, sayısız tabakalar ortaya koymaktadır: Bilinçli olarak gömüldükleri söylenemeyen kemik, çanak çömlek ve şişe gibi şeylere karışmış bir kum ve yumuşak çakıl tabakası; sonra, parçalandıkları zaman, deniz salyangozu ve benzer deniz hayvanı kabuklarıyla, “balık kulakları” adı verilen kabuklar gibi, kesin olarak deniz hayvanlarına ait kalıntıları ortaya koyan çeşitli taş tabakaları... Bu ürünler, ya oldukları gibi bir bütün halinde muhafaza edilmiş veya tamamen bozulmuş halde bulunurlar. Son durumda, bu ürünler şekillerini, taşların iç kısmında izler (fosiller) halinde bırakmışlardır. Bu tür kalıntılar, Hazar Denizi kıyısındaki Bâb'ul-Eb- vâb şehrinde de bulunmaktadır. Bu transformasyonların süreleri ve tarihleri tamamen bilinememektedir.(14)

Birûnî'nin jeo-kimyasal evriminin, eskilerin “devri zaman” ve “yenilenme” anlayışıyla bir ilgisi olmadığına burada işaret etmek yerinde olacaktır. Bilindiği gibi, eski Hindliler ve Yunanlılar, yeryüzünün her 36000 veya 3600 gibi, belirli (adına “büyük zaman veya devir” denen) bir müddet zarfında, tamamen veya kısmen yok olup yenilendiğini kabul ederlerdi. Bu görüş, sonradan İslam kültürüne de geçmiş ve özellikle İsmaililer, benzer bir “devri zaman” anlayışını benimseyerek, her yeni devrin başında, insanlığın atası olan yeni Âdemlerin çıktığını söylemişlerdir.(15)

Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, Birûnî, özellikle gökcisimlerinin tesiriyle, yeryüzünde uzun zamanda değişiklikler meydana geldiğini kabul etmekle birlikte, bütün bu devri zaman ve yenilenme görüşlerini bilim dışı bularak reddetmektedir.(16) Birûnî'nin savunduğu jeolojik değişme, devri olmayıp, kainatın başlangıcından beri devamlı ve sürekli olmaktadır.

B) Biyolojik evrim

a. Türlerin menşei: Spontane yaratılış ve biyojenez

Daha önce de belirttiğimiz gibi, Birûnî, canlı ana türlerinin, kâinatın oluşumu ve jeokimyasal evrimi esnasında, uygun şartlarda Allah'ın yaratma fiilinin sonucu birbirlerinden bağımsız olarak meydana geldiğini kabul ediyordu. Buna göre, canlı ana türler, menşelerini (orijinlerini), ilahi yaratma fiilinin su, toprak, hava, gaz ve ısı gibi temel unsurları vasıta kılarak meydana getirdiği bir karışımdan almaktadır.(17) Birûnî'ye göre, bütün canlı ana türler, birbirinden bağımsız olarak türemiştir. Birûnî'nin bu görüşü daha sonra açık bir şekilde İbn Tufeyl tarafından da ele alınmıştır. İnsan türünün menşei üzerinde özellikle duran Birûnî, insanın, diğer hiçbir türün evrimleşmesi sonucu meydana gelmediğine işaretle, ilahi yaratma fiilinin tecellisi olarak bağımsız oluştuğunu kabul eder. Hatta Birûnî, tabiatçıların, "İnsan en yüce mertebeye, kendinden aşağı hayvanlardan çıkarak vardı.'' diyerek, insanın öz ve cevherini bunda görmelerine karşılık, "Hayır, insan, köpeklikten domuzluğa, sonra maymunluğa yükselerek insanlığa ulaşmadı."(18) der. Ne yazık ki, Kitâbu'l-cemahir'de bulunan bu sözlerin geçtiği paragrafın Arapçasını tamamen yanlış anlayarak, Birûnî'nin, tabiatçıların görüşü olarak naklettiği sözlerle, kendi sözlerini birbirine karıştıran S. H. Nasr ve M. A. H. Qadri gibi modern araştırmacılar, Birûnî'nin, insanın maymundan geldiği görüşünü kabul ettiğini söylemektedirler. Genelde, Birûnî gibi İslam düşünürlerinde evrim teorisinin olmayacağı kanaatini taşıyan Nasr, söz konusu paragrafı yanlış anlamasının yanında, "Birûnî'nin, insanın bugünkü durumuna ulaşmak için kendisi aracılığıyla göç ettiği en son hayvan olarak, özellikle maymunu zikretmesine işaret etmek oldukça ilginçtir.”(19) demektedir. Nasr'ı takip eden Qadri de, aynı hatayı işleyerek Birûnî'ye, insanın maymundan türediğini dedirtebilmek için, Birûnî'nin cümlesini, cümlesinin başında bulunan 'hayır' olumsuzluk edatını kaldırarak nakleder ve böylece hüküm verir.(20)

Netice olarak diyebiliriz ki, Birûnî, canlı türlerinin, ilk ana türlerinin, Allah'ın yaratma fiilinin bir gereği olarak su, hava, toprak, ısı gibi cansız sayılan maddelerin karışımının uygun şartlar içinde kimyasal bir evrim geçirmesiyle kendiliğinden (spontane) çeşitli zamanlarda oluşmuş olduklarını kabul etmektedir. Diğer taraftan, Birûnî, bazı canlıların bazı canlılardan (biyojenez) türemelerine de dikkat çekmiştir: İncirlerden ve dağ melisasından akreplerin, öküz etinden arıların, at etinden eşek arılarının teşekkül ettiği bütün tabiatçılar tarafından iyi bilinmektedir. Bizzat biz de, açıkça bilinen bir oluşum yoluyla, başlangıçta, bitki ve benzeri maddelerden ortaya çıkan ve bundan sonra türünü cinsel ilişkiyle sürdürerek varlığını idame ettirmeye muktedir birçok hayvan gözledik.(21)

Görüldüğü gibi, Birûnî, burada biyojenezin imkânına inanmaktadır.

b. Türlerin biyolojik aktüel evrimi

Yukarıda işaret ettiğimiz manada, kendiliğinden (spontane) oluşan canlı 

ana türleri, Birûnî'ye göre, çeşitli faktörlerin tesiriyle aktüel olarak evrimleşmekte; her ana tür, kendi içinde zamanla çeşitli dallara ayrılmakta ve gelişmektedir. Fakat, Birûnî'ye göre, türlerin bu aktüel biyolojik evrimi esnasında, her tür, doğal olarak kendi türünü muhafazaya çalışmaktadır; evrimleşme sürecinde türlerin birbiri içine sıçraması ve sınırları aşması söz konusu değildir. Bu, Birûnî'nin, insanın menşei hakkındaki görüşlerinden de anlaşılmaktadır. Diyebiliriz ki, Birûnî, genellikle türlerin sabitliğine inanmaktadır. Nazzâm ve Câhız gibi, Birûnî de evrimleşmedeki esas faktörün, Allah'ın, türleri evrimleşici bir iç güçle bezemesine bağlar; bunu, Allah'ın kudretinin varlıklar üzerindeki bir hikmeti olarak görür. Evrimleşme, ilahi gücün tecellisiyle olmaktadır. Bundan başka, çevre şartları, semavi ve atmosferik şartlar, türler arasındaki hayat mücadelesi gibi birtakım ikinci dereceden faktörler de evrimde rol oynarlar. Bu faktörlerin tesiriyle evrim, Birûnî'ye göre iki yolla olmaktadır: Doğal seçim ve suni seçim veya ayıklama:

I.Doğal seçilim yoluyla evrim
Daha önce de belirttiğimiz gibi, bu konuda Birûnî'nin pek bir orijinalliği yoktur. Câhız gibi, o da gerek aynı türün kendi üyeleri gerekse ayrı türlerin üyeleri arasında, doğal bir hayat kavgası olduğunu kabul eder. Bu kavgada daima üstünlerin ve elverişlilerin zayışarı yok ettiğini, neticede de, her zaman daha üstün türlerin ortaya çıktığını ve varlıklarını sürdürebildiğini kabul eder. Örneğin, Birûnî’nin hayat kavgasından söz ettiği pasajlardan biri şudur: Bütün şeyler, ister doğru bulunsun ister bulunmasın, bir tek şeydirler ve eşittirler. Onlar, sadece zayışık ve kuvvetlilik bakımından farklıdırlar. Kurdun, koyunu parçalama kuvveti vardır. Bunun için koyun, kurdun yemidir; çünkü, koyunun kurda karşı gelecek kuvveti yoktur. Böylece o, onun avıdır.(22)

II.Suni seçim yoluyla evrim
Suni (artificial) seçim yoluyla evrim, insanın canlı türleri arasından daha uygun ve elverişlilerini seçerek, onların yaşamasını ve gelişmelerini sağlamasıdır. Örneğin, bir bahçıvanın yetiştirdiği domateslerden iyi türleri ayıklayarak gelecek mevsimde onların tohumlarını ekmesi, sonra yine bunlar içinden tekrar ayıklama yapması ve böylece, her zaman daha uygun türler elde etmesi, domateslerin bir çeşit suni seçim yoluyla evrimleşmesidir. Bu tür evrimleşmeden ilk bahseden Birûnî'dir. Böylece o, İslam kültüründeki geleneksel evrim teorisine orijinal bir katkıda bulunmuştur. Bu katkıyla, biyolojik evrim teorisi en mükemmel şeklini almıştır. Suni seçim yoluyla evrimden, Birûnî'den sonra ilk bahsedecek olan kimse, Darwin'dir.

Evrimleşmenin ölçüsü: Tabiat ekonomisi
Birûnî'nin genel evrim teorisine ikinci büyük katkısı, kendinden önceki Müslüman evrimcilerde bulunmayan, evrimleşmenin bir ölçüsü olarak “tabiat ekonomisi” fikrini ortaya atmasıdır. Birûnî, Allah'ın hikmet ve kudretinin tecellisi olarak gördüğü dinamik bir tabiat anlayışına sahiptir. Tabiat, içinde bulundurduğu varlıkları, Birûnî'nin “el-fi'l el-mu'idd” olarak adlandırdığı, bir sayma, kontrol ve ölçme işine göre yönetmektedir. Bunun için de, tabiattaki her şeyin üremesi, çoğalması ve evrimi, belirli bir ölçüye, dengeye göre olmaktadır. Tabiatta bir iktisat vardır; başıboşluk ve israf yoktur.(23) Özellikle varlıkların evrimleşmesi ve çoğalmasını, tabiattaki bu doğal iktisat fiili ve gücü yönetmekte; bunlar, belirli sınır ve ölçüler içinde olmaktadır. Aksi takdirde, Birûnî, bir tek canlı türünün, bütün diğer canlıları yok edecek kadar çoğalabileceğini ve bütün yeryüzünü kaplayabileceğini söyler. Gerek kâinatın jeo-kimyasal evrimi ve gerekse canlı varlıkların aktüel biyolojik evrimi, bu doğal iktisadın kontrolü altında olmaktadır. Ancak XVI. yüzyılda Avrupa felsefesinde sözü edilecek olan bu doğal denge ve doğal iktisat fikri, görüldüğü gibi, çok erken bir dönemde Birûnî tarafından dile getirilmiştir. Birûnî, doğal ve suni seçim yoluyla evrim ve tabiat ekonomisi fikrini, şu pasajlarda gayet veciz olarak anlatmaktadır: Kâinatın hayatı, çoğalma ve üremeye bağlıdır. Kâinat sınırlı olduğu halde, artma işi ve bu artış, her ikisi de zaman içinde sonsuzdur. Bir bitki veya hayvan sınıfı, yapısında artık artış göstermediği zaman o, onun özel bir çeşidi, onun bir türü olarak meydana çıkar; bu türün her ferdi basitçe var olup yok olmaz; ondan türeyenlerin ötesinde, kendi gibi bir varlık (tür) veya beraberce, sadece bir kere değil birçok kez ortaya çıkar. Böylece de, bir tek bitki veya hayvan türü olarak bu varlık, yeryüzünü kaplar ve yayılır, ondan türeyenler kaplayabildiği ölçüde yeryüzünü kaplayabilir. Çiftçi, kötüsünü yok ederek seçtiği mısırı istediği kadar üretebilir. Bahçıvan, istemediği bütün diğer ağaçları keserek güzel  gördüklerini seçip yaşatabilir. Balarıları, kovanda çalışmayanları ve sadece balı yiyenleri öldürür. Tabiat da, bizzat benzer işi yapar; bununla birlikte, bütün şartlar altında fiili aynı ve tek olduğu için, bir ayrıcalık da göstermez. Yok olacak ağaçların meyve ve yapraklarının yok olmasına tabiat müsaade eder; böylece de, onların tabiat ekonomisine bağlı olarak, üremeleri kuralını ihlal etmelerini önler. Başkalarına yer vermek için, onları yok eder. Eğer yeryüzü, kalabalıklaşmakla fesada veya fesada yakın bir duruma geldiğinde, onun idarecisi -o bir idareciye sahip olduğu ve onun her şeyi kaplayan itinası yeryüzünün her bir zerresinde hazır olduğu için- bu çok sayıyı normale indirmek ve kötü olan her şeyi yok etmek için bir elçi gönderir.(24)

Dipnotlar:

  1. RAUNOW, TI.. Wielikiie Uczenyje Vsbecistamk (LXXI bb.). Ousphan, Taşkent 1943. 62; J.Z. Wilczynski, "On the Presumed Darwinisti) ol Al-Baruni Eiglıt Hundred Years Before Darwin". ISIS (1959), sayı- SO. s. 459-466
  2. Kitab-ı Mukaddes. Genesis (Doğuş) 1: 1. 2; Birûnî, Tahdidu nihâyâtil-amâkin li taşhîhi mesafâtil-mesakin, neşr. P. Boljakoff, Kahire 1962, s. 21.
  3. 22. Hacc. 47; Birûnî. age. s. 22.
  4. Hacc, 4; Birûnî, age., s. 22.
  5. 22. Hacc, 30: Birûnî, age., s. 22.
  6. BİRÛNÎ, age., s. 21-22; TOGAN, Z.V., Birunî's Picture of the World, Calcutta 1937-1938, s. 53-54.
  7. BİRÛNÎ, age, s. 32-33.
  8. BİRÛNÎ, Kitâbu'l-cemâhir fi ma'rifeti'l-cevâhir, Haydarâbâd 1935, s. 6-7; Birûnî, The Chronology of Ancient Nations, İngilizce çev. SACHAU, EC., London 1879. s.235.
  9. 32. Secde, 4.
  10. 22 Hacc. 47.
  11. 32. Secde, 5.
  12. 70. Me’aric, 4.
  13. BİRÛNÎ, Kitabu, tahkik mâ li’l-Hind, neşr. SAC- HAU, E.C., London 1887, I. 210 vd.
  14. BİRÛNÎ. Tahdid, s. 24-25.
  15. İsmaililerden başka, Müslümanların da, insanlığın atası olarak birçok âdemlerin gelip geçtiğine inandıklarını görüyoruz. Örneğin, İbn Bâbeveyh, Kitâbut-tevhid’inde Ca'fer es-Sadık'tan naklettiği bir haberde, Allah'ın daha önce binlerce Adem yarattığına ve İbn Arabî, Fütuhat’ında, daha önce kırk bin âdemin gelip geçtiğine, inanır görünmektedir. Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. Fahruddîn er-Râ- zi. Mefatihu’l-ğayb, Tahran 1971, XIX. 179; M. Abduh. Menâr, II. 258; IV. 325; A. H. Akseki. “Adem” maddesi, İslâm Türk Ansiklopedisi, İstanbul 1940, s. 74-89.
  16. BİRÛNÎ, The Chronology, s. 91-92.
  17. BİRÛNÎ, Kitâbu'l-cemâhir. s. 6-7; BİRÛNÎ, The Chronology, s. 235.
  18. BİRÛNÎ, Kitâbu’l-cemâhir. s. 79.
  19. NASR, S. H.. An Introduction to Islamic Cosmological Doctrines, ed. Thomas and Hudson, London 1978. s. 147, not 40. Maalesef, eseri Türkçeye tercüme eden Nazife fiİfiMAN bu notu tercüme etmemiştir.
  20. M. A. H. Qadri. "Al-Biruni's Contribution to Biological Studies and Concepts Al-Biruni", Commamarative Volume, Karachi 1973. s. 588.
  21. BİRÛNÎ, The Chronology, s. 214.
  22. BİRÛNÎ, Kitabu, tahkik. II. 138.
  23. BİRÛNÎ, Kitâbu’l-cemahir, s. 7-9.
  24. BİRÛNÎ, Kitâbu tahkik, 1. 200.

Prof. Dr. Mehmet BAYRAKTAR
İlahiyatçı

Bu yazı Bilim ve Ütopya'nın mart 2009 sayısında yayımlanmıştır.

Bilim Tarihi
Etiketler
biruni
evrim
ilim
bilim tarihi
islam bilginleri
islam rönesansı
bilim ve ütopya