Ahmed Nebîl ve İnsânın Menşe‘î III

On dokuzuncu asrın sonunda, medeniyetin ve bilimlerin özellikle tabii bilimlerin hiçbir şeyle kıyas kabul etmeyecek derecede yüksek olan ilerlemelerinin haklı bir gururunu yaşıyoruz. İşte bu durumu hakkıyla tarif edebilmek için asrımıza verilmesi gereken binlerce vasıflardan bazılarını seçmek lazım gelir ki biz bu hususta “büyük asır” veya “tabii bilimler asrı” unvanlarını öneriyoruz. Tabiatın gerek şimdiki halini gerekse tarihini anlamak için çalışan birçok özel bilim vardır. Bunlar daima diğer bilimlere göre en önde bulunmak hakkına sahip oldukları gibi diğerlerinin ilerlemesini de sağlamaktadırlar. Bir filozof bu çeşitliliği seyrettiği zaman eğer birtakım özel fikirlerle tarafsızlığını ihlal etmemiş ise hükmeder ki bu bilimlerin birinci safında zooloji bulunur. Çünkü tenâsüh ve seleksiyon gibi haller en fazla bunlarda görülmüş ve 1809 tarihinde Lamarck ile beraber bu fikir oluştuğu gibi Lamarck’tan elli sene sonra da mesele Charles Darwin sayesinde son sınırına kadar gelişmiştir. Burada baştanbaşa kalıtım ve seleksiyon teorilerini ve bunların esas anlamlarıyla değerlerini açıklayacak değiliz. Çünkü biyolojinin hiçbir tarafı yoktur ki bu teori üzerine dayanmamış olsun. Ne zoolojide ne botanikte, ne anatomide, ne de fizyolojide bu teoriyi bilmeden ve eşyanın kökenine ait olan bu esasa dokunmadan hiçbir münakaşa ve araştırma hareketi mümkün değildir. Bundan bir sene evvel ihtimâl ki insanlar böyle bir şeyin varlığından asla haberdar değildiler. Fakat biyolojinin en önemli ıslah edicilerinden biri olan Charles Darwin bir teoloji âlimi sıfatıyla Cambridge Üniversitesinde ders vermeye başladığı zaman bu mesele de uyanmaya başladı. Tarih 1828 idi. Aynı zamanda Almanya’da Karl Ernest Baer adında bir zat klasik bir eser yayınlayarak gayet ciddi bir surette gözlem ve düşünme suretiyle hayvansal cisimlerin oluşumunu açıklıyor, her görüşe göre şahsın tarihini çiziyor ve onun ne suretle büyüdüğünü anlatıyordu. Bu hususta bir çocuğu embriyo halinde ele alarak ölünceye kadar geçirmiş olduğu devirleri inceliyordu. Bu sırada Darwin’in hiçbir şeyden haberi yoktu. Cenine ve ontojeniye ait olan bu gibi tarihi gelişmelerin kırk sene sonra pek önemli ve dayanıklı esaslar olacağına ve Lamarck tarafından seleksiyon teorisi adıyla düzenleneceğine ihtimal vermiyordu. Darwin’in doğum tarihine tesadüf eden bu teori, büyükbabası olan Erasmus Darwin tarafından pek büyük bir arzuyla kabul edildi. On dokuzuncu asrın doğa bilimcileri arasında Charles Darwin en büyük başarıyı kazandı. Hatta son kırk sene zarfında kurmuş olduğu esas o kadar önemli işler gördü ve bilime o kadar hizmet eyledi ki tabii bilimler âleminde bu başarıyı, tarihi bir başlangıç saymak gerekir. Hiç örneği bulunmayan böyle bir başarının sebeplerini araştıracak olursak her yerde tekrar ettiğim gibi burada da Darwin’in şahsında üç önemli meziyet bulunur. Darwin öncelikle Lamarck’ın Lamarckizm diye adlandırılan seleksiyon teorisini birçok yeni ve biyolojiye ait bilgilerle kuvvetlendirmiş, bu suretle birtakım esaslar teşkil etmiştir...

Doç. Dr. İnan KALAYCIOĞULLARI
İsmail DİNÇARSLAN

 Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Felsefe Bölümü, Bilim Tarihi Anabilim Dalı
 Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Antropoloji Bölümü, Paleoantropoloji Ana Bilim Dalı

 

Yazının tamamını Bilim ve Ütopya'nın haziran sayısında okuyabilirsiniz...